Paylaş
İlham olmaya devam…
TELEVİZYONA İLK GİRİŞ
- Felsefe temelli eğitimden gelen bir yazar ve müzisyensiniz. Dergilerle başlayan yazı hikayenizin devamında TRT1’de ilk canlı yayında fark edilip program yapmaya başlamanızla devam ediyor. İlginç bir başlangıç hikayesi, okuyucularımızla paylaşabilir misiniz lütfen?
KÜRŞAT BAŞAR: İlk kitabım ‘Kış İkindisinin Evinde’ yayınlandığında o zamanlar çok izlenen ‘İyi Akşamlar’ adlı bir programa davet edildim. Canlı yayını o akşam asıl sunucu gelemediği için nöbetçi bir spiker sunuyordu. Ama bu kişi ünlü bir spor spikeriydi ve edebiyatla da benimle de ilgili pek bir fikri de bilgisi de yoktu. Yayından önce “Bana soruları verdiler ama ben hiçbir şey bilmiyorum, siz artık sırayla cevap verin yayını kazasız bitirelim” dedi. Tek kanal olduğu için o sırada çok izleniyor program. Ben de hayatımda ilk kez televizyona çıkıyorum. O dönemde canlı yayına davet edilmek genç bir yazar için çok özel bir durum. Neyse çıktık, program başladı, sorular ardı ardına geldi. Ben de cevap veriyorum ama bir soruda “Buna kitabımdan bir cümleyle cevap vereyim” dedim ve o anda cümleyi unuttum. Tiyatrocuların “trak geldi” dedikleri gibi kalakaldım. Spiker kızarıp bozarıyor ama bir şey söyleyemiyor çünkü konudan haberi yok. Canlı yayında 10 saniyelik sessizlik 10 dakika gibi gelir. Sonunda ben güldüm, “Gördünüz mü bu yazar milleti böyledir, kendi yazdığını unutur” diyerek öteki soruya geçtim. Bunu izleyen genel müdür yapımcıları arayıp “bizim kırk yıllık spiker kurtaramadı, adam ilk kez çıktığı yayında durumu toparladı, bu arkadaşa bir teklif yapalım” demiş. Sanıyorum o dönemde dışarıdan bu kadar genç birine yaptırılan ilk program olmuştu. İki yıl kadar sürdü.
- İlginç bir hikaye ve iyi bir televizyoncu olacağınızın sinyallerini o günlerden vermişsiniz. Beğenerek takip ettiğim ve kaliteli bulduğum programlarınızda dikkate aldığınız detaylar nelerdir? Özellikle çok bilmediğimiz -belki de ekranlara yansımayan- ama sizin özenle üzerinde durduğunuz noktalar nelerdir?
KÜRŞAT BAŞAR: Teşekkürler! Öncelikle konuk seçimi çok önemli. Benim programıma beş, altı kişi katıldığı için yanlış seçim olursa sıkıcı bir program olur. Her konuk için ayrı ayrı çalışıyorum. Önceden ve kafamda ortak bazı konular, sorular belirliyorum. Ama yayın akışında aslında bunların hiçbirine kesin bağlı kalmam. Oradaki sohbetin gidişinden spontane bir biçimde her şey değişebilir. Önemli olan onu yönetebilmek yoksa herkes bir kağıda yazılmış soruları sorabilir. Ayrıca sofraya da özen gösteririm ve programdan yaklaşık iki üç saat önce gidip hazırlıkları kontrol ederim. Yeni sezonda program yok. Biraz ara verdik. Son yıllarda daha çok üzerine düştüğüm müzik çalışmaları epey zaman alıyor ve hem Türkiye hem yurtdışında konserler olduğu için artık çok şeyi bir arada yapmak beni yoruyor.
HER ŞEYLE İLGİLENİRSENİZ HİÇBİR ŞEY ÖĞRENEMEZSİNİZ
- ‘Kürşat Başar işi’ her zaman kalite garantilidir gibi geliyor. Sizce kalite nedir?
KÜRŞAT BAŞAR: Aslında kalite dediğimiz şey, yaptığınız işi gerçekten önemsemek, devamlı çalışarak kendinizi geliştirmek, işinizle ilgili yenilikleri merak etmek, her şeyin mükemmel olmasını hedeflemek. Bu çoğu kez imkansızdır ama yine de çıtanın orada olması önemli.
- Çok doğru, sanırım aynı özen yazarlığınız için de söz konusu. Her gün yazı yazmak zorlayıcı ama bir o kadar da yazarı disipline eden bir faktör diye düşünüyorum. Yazmakla ilgili geliştirdiğiniz bir öz disiplin var mı?
KÜRŞAT BAŞAR: Roman yazarken bir disiplinim yok. Uzun aralarla yazıyorum. Her gün masa başına oturan yazarlardan değilim. Bunu yaklaşık 30 yıl boyunca yaptım ama köşe yazarken yaptım. Romanlar daha farklı. Bazen günde 20 sayfa yazarım bazen aylarca tek satır yazmak içimden gelmez.
- Aynı anda çok şeyle ilgileniyorsunuz… Tek bir şeye odaklanmanın değil de aynı anda bir çok yeteneğe, meraka alan açan günümüz insanın bu yaklaşımını savunuyor musunuz?
KÜRŞAT BAŞAR: Doğrusu çocukluğumdan beri böyle farklı şeylere merakım vardı. Ama bakınca aslında okumak, yazmak, müzik birbirini besleyen şeyler. Örneğin gidip aynı zamanda futbol oynayamadım. Ben daha çok sanatsal olaylarla ilgilendim. Farklı şeylerle ilgilenmek insanın ufkunu açar, zenginleştirir diye düşünüyorum. Ama tümüyle laf olsun diye her şeyle ilgilenirseniz hiçbir şey öğrenemezsiniz. Sanırım günümüz insanıyla rönesans sanatçılarının farkı burada.
AŞK, İNSANIN KENDİSİNİ SANATÇI GİBİ HİSSETTİĞİ TEK DUYGU
- Aşkı çağrıştıran bir tavrınız var… Aşkı felsefi açıdan ve sizin yaşamınızdaki yeri olarak nasıl tanımlarsınız?
KÜRŞAT BAŞAR: Kitaplarımın aşk romanı olarak nitelendirilmesi benim seçimim değildi. Çünkü aslında pek çok farklı açıdan aşk, ilişkiler, gençlik, hayata ve ölüme dair düşünceler, insanın dünyadaki yeri gibi konular var kitaplarda ama daha çok aşk üzerinde duruldu. Aşk bana göre insanın kendisini kim olursa olsun sanatçı gibi hissettiği tek duygu. Bu da insana yüksek bir haz veriyor. Ama tabii aynı zamanda bu duygunun kaybı ya da düşüşü de aynı yükseklikten oluyor. Benim için aşk çok değerli oldu her zaman ama sonsuz aşka inanmadığım gibi gerekli de saymam. Ayrıca ‘aşk için ölmeli o zaman aşk’ gibi bir şeye de inanmam. Aşk mutsuzlukla eş anlamlı olduğunda vazgeçmek en iyisidir. Her zaman kolay olmasa da...
MÜZİK, YALNIZLIĞIMI DENGELEYEN BİR ŞEY…
- Yazmak ve müzik içeriden beslenen ama dışarının beğenisine sunulan sanatlar… Sosyalliğin fazlasıyla cilalandığı son yıllarda kendi başınalığa nasıl bakıyorsunuz?
KÜRŞAT BAŞAR: Yazmak yalnız bir iş. Ben yalnızlığı önemserim. Hem kendini dinlemek, hem düşünmek, hem okumak, izlemek bir şeyler öğrenmek için önemli. İnsan yalnız kalamazsa hep başkalarına muhtaç olur. Müzikse insanlarla birlikte yapılan bir şey. Canlı bir eylem. Belki benim yalnızlığımı dengeleyen bir şey oldu hayatımda.
- Bizim jenerasyonun sorgulayıp karşı çıktığı konular vardı. Şimdi ise endişeleri başka bir nesil var. Gençlerle aranız nasıl? Onların sanat anlayışı ve yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
KÜRŞAT BAŞAR: Her kuşak bir önceki kuşak tarafından eleştirilir, beğenilmez. Bu doğal ama tabii her kuşağın kendi farklı dünyası var. Günümüzde ben onları daha bağımsız görüyorum. Pek kimseyi, ideolojileri takmayan, genel geçer yargılarla ilgilenmeyen bir gençlik var. Bir de tabii geleneksel yapıyı sürdürmeye çalışan gençler var. Benim gençlerle aram iyi ama aslına bakarsanız onlarla çok da birlikte değilim. Uzaktan izliyorum desek daha doğru olur. Daha derinlemesine bilgi edinmelerini öneririm ancak.
- Okuma tarzınızı merak ediyorum. Bilgi odaklı mı, kurgu mu ne tür eserleri ağırlıklı okuyorsunuz?
KÜRŞAT BAŞAR: Aslında her ikisi de... Roman ve şiir daha çok okuyorum. Bazen 10, 15 yıl önce okuduğum kitapları yeniden okuyorum. Tabii öğrenme açlığı geçen bir şey değil, o yüzden merak ettiğim her kitabı da okumaya çalışıyorum.
KADIN VE ERKEK İKİ FARKLI TÜRÜZ
- Kadını anlamayan erkekler ve kendini bir türlü erkeklere anlatamayan kadınlar…Oysa sizin eserlerinizin çoğu kadın kahramanın ağzından ele alınıyor. Nedir bu bitmeyen anlama, anlatma, anlaşama derdi?
KÜRŞAT BAŞAR: Evet iki farklı tür gibiyiz. Kadınların kendini anlatma derdi yalnız erkekler için değil, onlar birbirlerine de anlatıyorlar. Erkeklere çok fazla anlatmanın da bir işe yaradığını sanmıyorum. Basit bir örnekle bir kadın 20 yıl önceki ilk buluşmada giyilen çorabın rengini hatırlarken bir erkek aynı yıl oynanan bir ligi maçının tüm kadrosunu saymakla övünür ve ötekini zaten unutmuştur.
- Çok iyi örnek oldu…Peki siz kendinizle röportaj yapacak olsanız kendinize ne sorulsun isterdiniz ve tabi ki cevabı ne olurdu?
KÜRŞAT BAŞAR: İki yıldır yaptığım yeni bir projeyi anlatırdım. Klasik piyanist Rüya Taner’le birlikte Lizbon’da başlayan ikili konserlerimiz 14 farklı kentte, festivallerde yer aldı. Önümüzdeki yıl da ABD’den başlayarak devam edecek. Beni heyecanlandıran bir proje çünkü hem klasik eserler var hem de benim seçtiğim caz, pop, film müziği gibi farklı eserler... Sadece piyano ve saksafon olması da hem çok dikkat ve çalışma gerektiriyor hem de özel bir keyif veriyor.
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Karizmatik.
- Sözünde duran, titiz ve özenli.
- İnsanı yormayan bir yaklaşımı var.
- Çok profesyonel ama insani yanı ağır basıyor.
İKİLİ SEÇENEKLERDEN BİRİNİ SEÇİN
- Yürüyüş-Koşu: Yürüyüş.
- Sıkılmak-Sabretmek: Sabretmek.
- Susmak-Konuşmak: Susmak
- Dans Etmek-Oturmak: Oturmak
- Klasik-Modern: İkisi de.
- Dobra-Politik: Politik.
- Samimi-Mesafeli: Mesafeli.
- Uykucu-Uykusuz: Uykucu.
- Sakin-Heyecanlı: Sakin.
- Kitap-Dergi:Kitap.
- Doğa-Konfor: Konfor.
- Kedi-Köpek: Köpek.
- Güneş-Yağmur: Yağmur.
- Çay-Kahve: Kahve.
- Et-Ot: Ot.
- Disiplinli-Rahat: Disiplinli.
- Unutur-Affetmez: Unutur.
- Tatlı-Tuzlu: Tuzlu.
- Çin Yemeği-İtalyan Yemeği: İtalyan.
- Şarap-Rakı: Şarap.
- Esprili-Ciddi: Esprili.
YÜZDE YÜZ
- Senin için yüzde yüz tek gerçeklik nedir?: Hayat.
- Yüzde yüz olmak istediğin yer neresi?: Şu an olduğum yer.
- Yüzde yüz güvendiğin kişi?: Çok değerli bir kaç dostum beni 30 yıldır şaşırtmadı.
- Yüzde yüz bilmek istediğin şey? (kimsenin bilmediği ve senin öğrenmek istediğin bir şey): Ölümden sonra ne olacağı.
KİMSİN?
- Kimin beyninde olmak isterdin? -düşüncelerini merak ettiğin-: İstemezdim çünkü hayal kırıklığına uğrayabilirdim.
- Kimin gözleriyle dünyayı görüp algılamak isterdin?: Kendi gözlerimle herhalde.
- Bir ‘eser’ olsan hangisi olurdun?: Çok güzel, herkesin yüreğine dokunan bir şarkı olmak.
NOKTALI YERLERİ DOLDUR?
- ….. çok iyi yaparım: Sadece yaptığım her şeyi iyi yapmaya çalışırım.
- ….. hiç beceremem: Dans etmeyi, kayak yapmayı.
- Çevrem beni ….. biri olarak tanımlar: İyi biri sanırım, umarım.
- Az kişi bilir ben ….. biriyim: Aşırı duygusal biriyim.
MANEVİ ANLAMDA YAŞAMDAN
- Kazandıklarım: Dostlarım.
- Yatırımlarım: Hiçbir yatırımım yok.
SANA DAİR KISA KISA
- Yazar ve müzisyen olmasan ne olmak isterdin?: Ressam.
- 40 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Her şeyi çok ciddiye almamasını öğütlerdim.
- Hayat motton varsa nedir?: Ne olursa olsun istediğin şeyi yap, ne kazanırsan kazan istemediğin bir şeyi yapma.
İYİ Kİ…
- İyi ki yapmışım: İyi ki istediğim şeyleri her şeye rağmen yapmışım.
- İyi ki kabul etmişim: İyi ki çok farklı deneyimlere evet demişim.
- İyi ki başladım: İyi ki yıllar sonra yeniden müziğe dönmüşüm.
- İyi ki yapmamışım: İyi ki inanmadığım hiçbir şey yapmamışım.
Paylaş