Yoksa burası Hyde Park mı?

GEÇEN akşam Gezi Parkı’ndan sonra forumların devam ettiği Kadıköy’deki parklardan birine gittim.

Haberin Devamı

Tek başıma, yaşlı genç çimenlere oturanların arasına katıldım, kimseyi tanımadan.
Oradaki çoğu kişinin de birbirlerini tanıdığını sanmıyorum.
Yaklaşık 2,5 saat sonra parktan ayrıldığımda rüya görüp görmediğimden emin değildim.
Türkiye’de böyle bir ortamla ben ilk kez karşılaşıyorum zira.
Katıksız demokrasi denen şey bu olmalı sanırım.
Forum bir avukatın “foruma katılanların suç işleyip işlemediğine” ilişkin bir açıklamasıyla başlıyor.
Hayır suç işlenmiyor.
Fikrini açıkça söylemek, birbirini saygıyla dinlemek neden suç olsun ki?
Söz almak isteyenler bir sayfaya adlarını yazdırmışlar.
Parkta megafon olmadığı için bir banka çıkıp konuşanlar seslerini duyurmak için bağırmak zorunda kalıyor.
Önce banka zorlukla çıkan matematikçi-felsefeci yaşlı bir beyefendiGezi Parkı’ndan ne anladığını söylüyor.
“Ben şunu anladım. Parktaki gençler bende varım, benim de fikrim var, kararlara katılmak istiyorum diyor öyle değil mi?”
Öyle tabii ve alkış.
Ardından söz alan bankacı genç bir kadın dersini çalışmış.
Notlarını okuyor.
Amerikalı halkla ilişkiler uzmanı Bill Moyers’ten alıntılar okuyor.
İzlanda’nın krizden sonra yeni anayasasını halktan da öneri alarak nasıl yazdığını anlatıyor.
Bu öneri Türkiye için bir ütopya.
Gezi Parkı’nda günlerce çadırlarda kalan, biber fazı yiyen ve darp alan gençlere de kulak veriyoruz.
Gençler haklarından vazgeçmek niyetinde değil.
Kimi Başbakan’a hitaben yazmış olduğu mektubu okuyor.
Kimi İtalya’daki hiçbir siyasi partiye dahil olmayan sivil örgütlenmeden söz ediyor.
68 kuşağından olduğunu söyleyen bir kadın gençlere “Biz bir şeyler değiştirmek istedik ama başaramadık. Siz başaracaksınız” diyor.
Herkes sakin sakin birbirini dinliyor.
Arada alkışlar kopuyor.
Bilemedim... ben Kadıköy’de bir parkta değil acaba Londra’da “serbest kürsüsüyle” ünlü Hyde Park’ta mıyım yoksa?

Haberin Devamı

Öğretmenlerin eğitimine darbe

GARANTİ Bankası’nın “Öğretmenin Sınırı Yok” diye neredeyse 5 yıldan beri Milli Eğitim Bakanlığı’yla birlikte sürdürdüğü şahane bir projesi var.
Amaç, öğretmenlerin mesleki ve kişisel gelişmelerine katkıda bulunmak.
Biraz da,  kimi zaman çok zor koşullarda çocuklarımızı eğitenlere “yanınızdayız, yalnız değilsiniz” mesajını vermek.
Anadolu’nun en ücra köşesindekine dahi ulaşmak.
Projeyi sürdüren ÖRAV ya da “Öğretmenler Akademisi Vakfı”.
2008 yılında kurulmuş olan vakfı başta Garanti Bankası olmak üzere doksana yakın kurum ve kişi bağışlarıyla (4,5 milyon lira) destekliyor.
Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde başlayan “Öğretmenin Sınırı Yok” projesi için MEB tek kuruş ödemiyor.
Eğitimleri “gönüllüler” veriyor.
Müfredat MEB tarafından denetleniyor.
Vakfın faaliyete geçtiği 2009 yılından bu yana 85 bin öğretmene ulaşılmış.
Vakıf, gönüllüler 100 bin öğretmene ulaşacağız diye
canla başla çalışırken ne oluyor?
ÖRAV, Garanti Bankası’yla ilgili malum gelişmeler yüzünden hedef tahtasına oturtuluyor.
Vakfın vergi ödemediği, denetlenmediği gibi bir karalama kampanyası başlatılıyor.
Oysa vakfın vergi muafiyeti yok ve bağımsız denetçiler tarafından denetleniyor.
Neticede, Milli Eğitim Bakanlığı projeyi askıya alıyor.
Yazık değil mi?
Çocuklarımızın daha çok sorgulayan, araştıran bireyler olmaları için“meslek içi eğitimlerle” kendilerine geliştirmek isteyen öğretmenlere bu yapılır mı?

Haberin Devamı

İranlılar “yönetişimi” Argüden’den öğrenecek

AR-GE danışmanlık şirketinin kurucusu ve Rothchild-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden iki yıl önce İngilizce olarak “Keys to Governance” kitabını kaleme almıştı.
İngiliz MacMillan Yayınevi tarafından yayınlanan kitabı Muhtar Kent’ten Muhammed Yunus’a sayısız liderler tarafından övgüyle karşılanmıştı.
Argüden’den dün henüz Türkçeye çevrilmemiş kitabın Farsçaya çevrildiğini öğrendim.
Kitap Türkçede yok ama Farsçada mevcut.
İranlılar Ruhani’nin zaferiyle sonuçlanmış seçimlerden önce Argüden’ın kitabını çevirmişler.
Argüden dünkü buluşmamızda diyor ki:
“Kitabin bugün ülkemizde yaşadığımız olaylara da cevap niteliğinde temel bir mesajı var. O da şu: Modern çağların demokrasi ve insan haklarının özünd,  insanların kendi geleceklerini şekillendirecek  kararlara katılması var”.
Kitabın dilimize hemen çevrilmesi şart.
Hemen şimdi.

Yazarın Tüm Yazıları