Şoför, üniversite öğrencisi ve devlet memuru. Üçü Bostancı-Taksim seferini yapan sarı dolmuşta biraraya geldiler.Köprü trafiği öğle saatlerinde de sıkışıktı ve ilk patlayan beyaz saçlı devlet memuru oldu:‘‘Boğaza on köprü yapılsa bu trafik aynı kalır. Eminönü'nden gelen araçlar buraya kaydırılmaya devam ederse çözüm yok. Kendimi bildim bileli Eminönü-Harem arasında bir köprüden sözedilir ama yapılmaz. Kimbilir belki bu projeyi önerenler yeterince rüşvet vermiyorlar’’dedi. Rüşvet sözcüğü ağzından çıkar çıkmaz Hilton Oteli'nde bell-boy'luk yapan genç üniversite öğrencisi ile Kastamonulu genç şoförün dilleri çözüldü. Rüşvetçi milletvekili, politikacı, yönetici hepsinden bıkmışlardı. Sarı saçları ensesi hizasında küt kesilmiş sevimli üniversite öğrencisi yolsuzluklardan yakınıyordu, şoför meclisteki milyarlık koltuklara kafayı takmıştı... Ancak beyaz saçlı devlet memurunun sözü kimseye bırakmaya niyeti yoktu. Besbelli dertli bir vatandaşın yanısıra, dertli bir babaydı aynı zamanda. Oğlu sadece para istemek için selam veriyormuş dediğine bakılırsa. ‘‘Baba dolar var mı diye soruyor. Kimi dolar, mark peşinde, kimi riyal. Türk parası nerede. Ne yaptınız Türk parasına..’’ derken gözleri öfkeyle parlıyordu. Diğerlerine fırsat vermeden derhal aile meselelerinden memleket meselelerine dönüş yaptı. Sözü yaşlı liderlerin koltuk sevdasına getirerek ‘‘kapıdan kovuyorsunuz bacadan giriyorlar’’dedi. Şimdiye kadar sadece Ecevit'e oy vermiş, çünkü en namuslusu oymuş. Köprüyü geçtikten sonra tam ineceği sırada Ecevit'e itiraz edilmesine kızdı, kapıyı hızla çarparak araçtan indi.Beyaz saçlı devlet memuru iner inmez şoför atıp tutmaya başladı. ‘‘Hepsini asacaksın. O lanet koltuklarda oturan milletvekillerinin tümünü. Aksaray Meydanı'nda herkesin gözü önünde asacaksın, yüreklere korku salacaksın ki kimse rüşvet almasın. Aynen Saddam'ın yaptığı gibi yapacaksın. Bak bakalım kim namussuzluk yapacak. Irak'ta yolsuzluk, hırsızlık var mı’’. Üniversiteli itiraz etti. İtirazı şundandı: İdamlar gizlice yapılmalıydı, öyle fazla gürültü patırdı çıkarmadan. Ardından bir de kehanet patlattı: ‘‘Zaten iç savaş çıkacak, oluk oluk kan akacak’’. Altta kalmak istemeyen iki çocuk babası şoför kestirip attı ‘‘Rüşvetçileri asarsan düzen sağlanır. Öyle iki, üç kişi değil, kim pisliğe bulaştıysa asacaksın o kadar’’.Asmalı, kesmeli konuşmalara hiç müdahale etmedim. Hiçbirinin beni dinleyecek, anlayacak hali yoktu çünkü. Az sonra Ceylan İnter-Continental Oteli'de ‘‘Dünyanın Kavşak Noktası’’ Konferansında, petrol boru hatlarıyla ilgili konuşan Amerikan Enerji Bakanı Federico Pena, 21. yüzyılın eşiğinde büyük değişikliklere gebe bölgede Türkiye'nin öneminden, ekonomisinin dinamizminden övgüyle sözederken ‘‘hangi Türkiye gerçek’’ diye bir kez daha sordum kendi kendime. Üç öfkeli erkeğin Türkiyesi mi, yoksa Bakan Pena'nın Türkiyesi mi?