Tuvalu Adası sakinleri dünyanın ilk eko mültecileri olacak

1984 yılında uzay mekiği Challenger’la uzaya giden ilk Amerikalı kadın astronot Kathryn Sullivan, kilometrelerce uzaktan yeryüzünü ilk gördüğünde nefesi kesilmiş.

Volkanlarıyla, okyanuslar üzerinde esen fırtınalarıyla, denizle kucaklaşan çölleriyle dünyamız muhteşem görünüyormuş.

Muhteşem, bir o kadar da kırılgan.

Sullivan o yolculuktan sonra kendisini ‘‘yeryüzü vatandaşı’’ olarak görmeye başlamış.

‘‘Yeryüzü vatandaşı’’nın ne anlama geldiğini bugün şöyle açıklıyor Sullivan: ‘‘Dünyada hayatın devamını sağlayan herşeyin çobanı olmak.’’

Johannesburg'daki ‘‘Dünya Zirvesi’’ne göstermelik katılan liderler, bakanlar, büroktratların yanısıra iyi ki ‘‘yeryüzü vatandaşları’’ da var.

Zira ancak onların zorlamasıyla bazı taşlar yerinden oynayabiliyor.

Bunlardan bir tanesini iki yıl önce Davos'taki Ekonomik Forum'da tanımıştım: Hintli Vandana Shiva.

İlgi çekmez kaygısıyla kendisiyle yaptığım röportajı yayınlamadığım Vandana Shiva, yeryüzünde ‘‘biyo-çeşitliliğin’’ korunması için mücadele eden aktif bir çevreci.

Yoksul ve gelişmekte olan ülkelere, genetik değişime uğramış tohum satan çokuluslu şirketlere karşı yürütülen mücadelenin bir numaralı ismi.

Belki çoğumuz bilmiyoruz ama, insan elinin değişime uğrattığı tohumlar yeryüzündeki ürün çeşitliliği için en büyük tehlike.

Vandana Shiva ve diğerleri olmazsa elli yıl, yüz yıl sonra yeryüzünün nasıl feláketlerle karşı karşıya kalacağını düşünmek bile istemiyorum.

Johannesburg'da ele alınan konular arasında insanın aklına hiç gelmeyecek şeyler de var.

Meselá, Güney Kore, Japonya, İtalya'daki Amerikan askerleri çevreye müthiş zarar veriyormuş.

Japonya'daki 52 bin Amerikan askerinden 25 binini barındıran Okinawa'da askeri manevralar orman yangınlarına, erozyona yolaçıyormuş.

Güney Kore'de ise ABD bombaları topraktaki arsenik oranını 13 kat fazlalaştırmış.

Yine her taşın altından ABD çıkıyor diyeceksiniz.

Ne yazık ki, çevreye verilen zarar açısından kesinlikle öyle.

Baksanıza, Başkan Bush yüzü tutmadığı için Johannesburg'a gidemedi.

Amerikan delegasyonunun başındaki Dışişleri Bakan Yardımcısı Paula Dobriansky'nin ‘‘Sürdürülebilir kalkınma için hiçbir devlet ABD kadar kesenin ağzını açmadı’’ diye övünmesi ABD'nin olumsuz imajının düzelmesine yaramadı.

ABD'nın yoksul ülkelere bağışladığı para 1 milyar dolar.

Oysa sadece su sorunuyla başetmek için yılda 180 milyar dolara ihtiyaç varmış.

Ya ABD'li sanayicilerin ve tüketicilerin büyük oranda sorumlu oldukları global ısınmanın yolaçtığı tahribat?

Pasifik Okyanusu'nda, Avustralya ile Hawai arasında bir yerlerde olan Tuvalu Adası sakinleri dünyanın ilk ‘‘eko-göçmenleri’’ olacakmış.

Okyanus sularının yükselmesi nedeniyle adanın 11 bin sakini göç hazırlıklarına başlamış.

Tuvalu'nun çevresindeki adalar da sulara gömülme tehlikesiyle karşı karşıya.

Afrika'da çölleşme nedeniyle 20 yıl içersinde 60 milyon kişinin göçe zorlanabileceğinin uyarısını yapan bizzat BM Genel Sekreteri Kofi Annan.

Siyasi göçmenlerle başa çıkamayan Batılıları ‘‘eko-göçmenler de kapımıza dayanırlarsa ne yaparız’’ diye aldı mı bir düşünce şimdi...

Tema'nın da projesi Johannesburg'da

GEÇEN hafta GAP'ın üç projeyle ‘‘Dünya Zirvesi’’ne katıldığını yazmıştım. E-postama düşen mesaja göre, Tema Vakfı da, Federal Almanya'nın işbirliğiyle sürdürdüğü Bayburt Projesi'yle Johannesburg'a gitmiş. Çölleşmeye karşı mücadelede, uluslararası platformda örnek bir proje olarak gösterilen Bayburt Projesi beş yılda tamamlanacak ve 1,5 milyon euroya malolacak. Projenin amacı, doğal kaynakları koruyan, erozyonla mücadele eden, gelirini artırabilen çiftçiler yetiştirmek.

Bodrum'da Yağma

Sultan Abdülmecid'in Türkiye'de bir müze kurulmasına ayağına takılan bir taştan ötürü karar verdiğini biliyor musunuz?

Sultan, Yalova'da ayağına takılan bir taşı merak etmiş. Kendisine taşlarda Kral Konstantin'in adının yazılı olduğu söylenmiş. Bunun üzerine Abdülmecid ‘‘Böyle bir hükümdarın námını taşıyan şeylerin yerlerde yatması doğru değil’’ diye taşları toplatıp İstanbul'a göndermiş. Tophane Názırı olan Damat Fethi Ahmed Paşa, taşları Aya İrini'ye kaldırmış ve birtakım eski eserleri burada toplamaya başlamış. Böylece müze fikri doğmuş...

Bu anekdot ve bunlar gibi onlarcası Osman Öndeş'in ‘‘Bodrum'da Yağma’’ kitabından.
Araştırmacı yazar Osman Öndeş, kitabında İngiliz arkeolog Charles Newton'un, Abdülmacit'in fermanı sayesinde Bodrum'daki Mausoleum'u, Didim'deki Knidos aslanını ve daha nicelerini söküp nasıl İngiltere'ye götürdüğünü anlatıyor tatlı üslubuyla.
Yazarın Tüm Yazıları