Paylaş
Alcatel günlerinden tanımış olduğum Lütfi Yenel ile Netaş Genel Müdürü Müjdat Altay.
Lütfi Yenel, Alcatel’den ayrıldıktan sonra 2007 yılında kendi teknoloji şirketi Kron’u kurmuştu.
Telekomünikasyon sektörüne yazılım üreten Kron bugün iyi bir noktada.
Kısa sürede Turkcell, Türk Telekom, Avea, Ttnet, Superonline gibi müşterileri portföyüne katmayı başarmış.
Çevre ülkelerdeki müşterilerine ilaveten Dubai’de ofisi ve Pakistan’da bir şirketi var.
Kron’un telekomünikasyon sektörüne verdiği yazılım hizmetinin dünya pazarındaki büyüklüğü 70 milyar dolar.
Türkiye’nin bu pazarda payını merak ediyorsanız hemen belirteyim.
Sadece 10 ila 12 milyon lira, dolar bile değil.
Lütfi Yenel ile bir iki yıl önceki sohbetimizde “global bir marka olmak için 100 yıl bekleyemem” demişti.
Bu hedefe doğru yol alırken kendi deyişiyle “nefesi yetmeyince” Netaş ile güçlerini birleştirme yolunu seçti.
Kron hisselerinin yüzde 10’nunu telekomünikasyonun öncülerinden Netaş’a sattı.
Netaş, bilgi ve iletişim teknolojilerinde memleketin en yenilikçi şirketlerinden biri.
2012 yılında Türkiye’nin en hızlı büyüyen bilişim şirketi olmuş ve yılı 550 milyon lira gibi rekor bir ciroyla kapatmış.
TÜBİTAK’a yazılımı getiren kişi olarak kayıtlara geçmiş olan Netaş Genel Müdürü Müjdat Altay “Kron kendi sektöründe mücevher gibi parlayan değerli bir şirket. 45 yıllık deneyimimizle amacımız onu layık olduğu yere getirmek” diyor.
Yani Kron’u telekomünikasyon yazılımında küresel bir marka haline dönüştürmek.
Güney Kore, Çin, Hindistan gibi yarıştığımız ülkeler bu alanda küresel markalar çıkartmayı başarmış. Türkiye’nin henüz bir markası yok.
Neden?
Kulağımız Lütfi Yenel ile Müjdat Altay’da.
Önce artılarımıza bakalım.
Kron’u kurduğu günden beri Anadolu’daki üniversitelerdeki parlak beyinlerin peşinde olan Yenel’e bakarsanız üniversitelerimizde çok iyi mühendisler yetişiyor.
“Bizim mühendisler Çinli ya da Hintli mühendislere oranla çok daha esnek. Çantası kapıp Rusya’ya yazılım kurmak için bir dakika bile düşünmez” diyor.
İnsan kaynağı yönünden eksiğimiz yok.
Yazılım know-how’unda iyi bir noktadayız.
Altay’a bakarsanız Türkiye’nin teknolojide yapabileceği en önemli atak “yazılım atağı”.
Dünyada büyük bir pazar söz konusu ve yukarıda verdiğim rakamın yüzde biri bile 700 milyon dolar eder.
Ancak “yazılım atağı”nedense gecikiyor.
Müjdat Altay’ın bununla ilgili tespiti şöyle:
“Devletin yazılım için Ar-Ge teşviki tulumu şişirmeye yetiriyor ama bunu bir müziğe dönüştüremiyor zira bunun satın alınması gerek. Örneğin kamunun yerli yazılıma öncelik vermesi gerek”.
Kamu ihalelerinde, yüzde 15 dahi pahalı olsa “yerli yazılım tercih edilecek” kararı alınmış ama her zamanki gibi kağıt üzerinde kalmış.
Oysa teknoloji devleri ABD, Kore’ye baktığımızda kamuda öncelik yerli yazılımda.
Yerli yazılıma öncelik gibi yazılımcıya değer vermek de önemli.
Öte yandan yıllardan beri işte şurada “Silikon Vadisi” kurulacak laflarını duyarız.
Hayata geçmeyen boş hayaller.
Devlette köklü bir “zihniyet değişimi”, “orkestra
şefliği” olmadığı sürece Türkiye’nin teknolojik atılımı zor.
Tüm beklentimiz özel sektörden.
Küresel “yazılım atağımız” Netaş-Kron işbirliğinden gelecek.
Fatih Projesi’nde tabletler tamam ama tek bir tane yazılım ihalesi açılmadı
APPLE Mağazası’nın açılışı için şubat ayında Türkiye’ye gelmeye hazırlanan Apple CEO’su Tim Cook, Ankara’daki temaslarında Fatih Projesi’ni konuşacakmış.
Yaklaşık 11 milyon tabletin dağıtılacağı Fatih Projesi’nde şimdiye kadar üç ihale açıldı.
Birincisini General Mobil, ikincisini Vestel, geçtiğimiz günlerde yapılan üçüncü ihaleyi ise Telpa Telekom aldı.
Cook’un Ankara’daki temaslarında Apple için bazı kapıları çalacağından kuşku yok.
Ancak Fatih gibi dev bir projede hep tabletten söz ediyoruz peki içerik yani yazılım nerede?
İşte bu noktada hem Yenel, hem Altay’ın söyledikleri anlamlı:
“Tablet alındı ama bir tek yazılım ihalesi yok. Oysa Fatih Projesi’nin yazılımı burada yapılsaydı bunu başka ülkelere de satma olanağı olurdu”.
Paylaş