Türkiye’de narenciye üreten şirketlerin sayısını bilen var mı?

TESADÜF mü, değil mi bilemem ama son günlerde "strateji yok" sözlerini daha sık duyar oldum.

Hafta başında yazdığım gibi bilişimciler bunun eksikliğinden şikayetçiydi.

Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası TÜGİS’in "Dünya Gıda Günü" nedeniyle düzenlediği toplantıda baktım bu kez uzmanlar bir "gıda stratejisi"olmamasından yakınıyor.

Günü gününe yaşamak iyi güzel de işin içine "beslenme" girince durum ciddileşiyor.

Baksanıza "dünyada herkese yetecek kadar gıda var" dendiği halde her gece resmen "aç" yatanların sayısı 854 milyon.

Buna karşılık 200 milyon "obez" var yeryüzünde.

Dünyada gıdanın dağılımındaki büyük bir adaletsizlikten Türkiye de payını alıyor elbette.

Bizde açlık sınırında yaşayanların sayısı 900 bin.

TÜGİS toplantısına dönersek konuşmaların çoğu "beslenme hakkı" "gıda" ve "tarım"a odaklı.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Profesör Mehmet Pala "gıda stratejisi" meselesinin en fazla üzerinde duranlardan.

"Türkiye’nin bir gıda stratejisi olmalıdır. Tüketici profili nedir? Hangi tarımsal ürüne ağırlık verilmeli gibi şeyler önemli" diyor.

En son 1976 yılında Türkiye’nin bölgelerine göre bir "beslenme profili" yapılmış.

Ama bu çalışmanın arkası gelmemiş.

Yıllar boyu "tarım ülkesi" diye bilinen Türkiye’de tarımsal üretimle ilgili yeterli araştırma olmadığını yine Profesör Pala dile getiriyor.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Pakdil’in "Türkiye’de narenciye üreten kaç şirket var sayısını bilmiyoruz" sözleri Profesör Pala’nın sözlerini doğrular nitelikte.

Pakdil, Arjantin’de narenciye üreten yaklaşık 20 şirket olduğunu öğrenmiş.

"Türkiye’de bunların sayısını öğrensem her gün telefonla ararım" diyor.

Esasında bu narenciye üretenlerin bilinmemesi "tarımdaki dağınıklığın" küçük bir göstergesi olsa gerek.

DPT Gıda Sektörü uzmanı Taylan Kıymaz’a göre bu "dağınıklığı" toparlamanın çarelerinden biri tarım sektörüne büyük işletmelerin girmesi.

Kıymaz "Büyük işletmeler söz sahibi olacak. Küçük işletmeler ya kapanacak ya birleşecek" diyor.

Büyük işletmelerin devreye girmesi, tarımdaki kayıt dışılık, denetim, teknik eleman azlığı gibi sorunlara da çare olabilir.

Elbet AB müzakere sürecinin tarımı nasıl etkileyeceği de ayrı bir mesele.

Bu arada TÜGİS’in toplantısını baştan sona dikkatle izleyen bendeniz konuşmacılardan hiç birinin "genetiği değiştirilmiş" ürünlere değinmemesine pek şaşırdım.

Herkes gibi ben de yediklerimin arasında "genetiği değiştirilmiş" ürün olup olmadığını merak ediyorum.

Mısır ve soyanın dışında Türkiye’de hangi ürünlerin "genetiği değiştirilmiş"?

Tarım Bakanlığı’ndan soruma bir cevap gelirse sevineceğim.

Tarım, gıda sektörünün hızına yetişemiyor

TÜGİS toplantısında Dimes’in sahiplerinden Ali Rıza Diren ile karşılaştım.

Toplantıda FAO’nun plaketini almış.

Üç, dört yıl önce Tokat’a, Dimes tesislerine yaptığım gezide tanıştığım Ali Rıza Diren o tarihten bu yana meyve suyunda 23 çeşide çıktığını söylüyor.

En son ayva suyu da eklenmiş Dimes markasına.

Dimes Azerbaycan’a kadar uzanmış, 10 milyon dolarlık bir yatırımla üretime başlamış.

Hedef buradan Rusya’ya ve Orta Asya cumhuriyetlerine meyve suyu göndermek.

Teknoloji, dışarıya açılma durumu gayet iyi ama gel gör ki Dimes "hammadde" yani meyve sıkıntısı çekiyor.

Diren "Yeterli miktarda, kaliteli meyve bulmakta zorlanıyoruz" diyor.

Bu yıl kuraklık da eklenince hammadde bulmakta epey zorlanmışlar.

Tokat’ta 5 bin dönümlük bir meyve bahçesine de sahip olan Ali Rıza Diren açıkça söylüyor:

"Tarımda bu sektör için meyve açığı var".

Yatırım yaptığı Azerbaycan’daki geniş arazilerde ilerde meyve yetiştirmeyi dahi planlıyor.

Tarım ülkesinin düştüğü duruma bakın.

İlk organik tarım kongresi

BUGÜN Bahçeşehir Üniversitesi’nde ilk "organik tarım kongresi" var.

Bir "organik ürün" meraklısı olarak izlemeyi pek istediğim ancak seyahat nedeniyle kaçırdığım kongreye Avrupa Birliği, BM, Dünya Bankası uzmanları, çeşitli STK’lar katılıyor.

Toprak kalitesi, iklimi, biyolojik çeşitliliği gibi avantajlara rağmen Türkiye organik tarımda halen pek gerilerde.

1985 yılında sadece 8 üründe yapılan organik tarım bugün 200’den fazla üründe yapılıyor ama yine de sonuç kayda değer değil.

Organik üretimin hemen hemen tamamı Avrupa ülkelerine ihraç edilse de 25 milyar dolarlık bir pazarda Türkiye’nin payı sadece 37 milyon dolar.

Türkiye’nin "iyi bir strateji" izlemesi durumunda Avrupa’nın organik ürün ambarı olabileceğini uzmanlar söylüyor.
Yazarın Tüm Yazıları