Paylaş
Neden diyeceksiniz?
Çünkü gastronominin bir ülkeye hem ekonomik hem sosyal açıdan neler katabileceğini işi en iyi bilenlerin ağzından fırsatını buldum.
Dünyada fırtına gibi esen Peru Mutfağı’nın bir ülkenin kaderini nasıl değiştirdiğini yaz sonu Peru’ya yaptığım geziden ziyade İstanbul’da daha iyi kavradım.
Gastronomi, Peru gibi yoksul diyebileceğimiz bir ülkeyi bambaşka bir dünyanın kapılarını açarken, Danimarka gibi refah seviyesi yüksek bir ülkenin hükümetini gastronomiyle ilgili bir “Eylem Planı” hazırlamaya sevk ediyor.
Kişi milli geliri 63 bin dolar olan Danimarka gibi bir ülke gastronomiyi daha fazla turist, daha fazla gıda ihracatı için bir araç olarak görüyor.
Danimarka Gıda Organizasyonu direktörü Oby Andersen’i dinlerken, dünyanın en iyi lokantaları arasında olan Noma ve şefi Rene Redzepi’nin başını çektiği “Yeni İskandinav Mutfağı”nin nasıl yükseldiğini anlıyorsunuz.
Bunun arkasında ne yazık ki Türk Mutfağı’nın dünyaya açılmasındaki büyük eksikliği olan devletin vizyonu ve stratejisi var.
SOSYAL KALKINMANIN FORMÜLÜ
Peru Dış Ticaret ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan ve Peru’nun ihracatından, turizminden, imajından sorumlu olan PromPeru’nun direktörü İsabella Falco bakın ne diyor?
“Gastronomiyi ekonomik kalkınma ve büyümenin motoru olarak görüyoruz”.
“Peru Mutfağı ekonomik büyümenin yanı sıra ülkemizde sosyal değişimi sağladı. Yoksulluğa çare oldu. Futbolcu olmak isteyen gençlerin şimdi en büyük hayalleri şef olmak. Şefleri rock star gibi görüyorlar” diye devam ediyor.
Perulu gençlere bu hayali veren kişi, kendi ülkesinde yüzyıllardan beri devam eden mutfak geleneklerini, gıdalarını (patatesin geçmişi 13 bin yıllık) yücelten şef Gaston Acurio.
“Gaston bize sosyal kalkınmanın formülünü verdi” diyor İsabella Falco.
Peru’da her yıl 18 bin çocuk şeflik eğitimi alıyormuş.
Gaston Acurio kıvılcımı ateşlemiş, ardından dünyanın dört bir yanında açılan başarılı Peru lokantalarını başarılı yukarıya taşımış.
Bugün dünyanın en iyi 50 lokantası arasında en üst sıralarda Peru’dan üç tane lokanta var:
Central, Maido ve Astrid&Gaston.
Geldiğimiz noktada gastronomi tüm bir ülkenin çocuklarına bir mesleğin hayalini kurduruyor.
Acaba bizim çocuklar hangi mesleğin hayalini kuruyorlar?
Zengin bir mutfak geleneğine, zengin ürün yelpazesine sahip, yüksek oranda mesleksiz gencin olduğu Türkiye Peru’nun başardığını başaramaz mı?
Lima'da dünyanın en iyi 8. Lokantası seçilen Maido'nun kapısında...
TÜRKİYE BİR STATEJİ BELİRLER Mİ?
İstanbul’daki zirvenin başka bir konuşmacısı Manchester Üniversitesi’nden İsmail Ertürk.
Ertürk’ü 2012 yılında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın Akdeniz Oyunları öncesi düzenlediği “Kültür Ekonomisi ve Turizm” konferansında dinlemiştim.
Ertürk, İngiltere’de son dönemlerde gerçekleştirilen anketlerde gastronominin İngiliz turistin seyahat etme nedenleri arasında üçüncü sıraya oturduğunu söylüyor.
“Günümüzde finansal sermaye ve kültürel sermaye ekonomiyi belirleyen iki şey” diye konuşan Ertürk Dünya Ticaret Örgütü’nün gastronomiyi 2012 yılından beri mercek altına aldığını söylüyor.
Avrupa Birliği’nin 2020 stratejisinde “Gastronomi Şehirler Ağı” önemli bir yer tutmuş.
Bu ağa dahil olan şehirlerde gastronominin ekonomiye katkısının ölçülmüş.
Ertürk’e göre, gastronomi artık bir Ar-Ge’si, bir ekosistemi olan bir alan ve Türkiye bununla ilgili bir strateji belirleyecek ise bunları göz önüne almak zorunda.
“Türkiye Peru’nun kinoa’sı gibi geleneksel ürünlerinden büyük gelir sağlayabilir” diyor.
Şöyle ilginç bir karşılaştırma yapıyor:
Şili’nin 2003 yılında Çin’e sattığı ucuz şarap 25 milyon dolar civarında.
2016 yılında ise Şili’nin Çin’e markalı, katma değerli şarap ihracatı 250 milyon dolar.
“Türkiye’nin yükselen bir sektör olan televizyon dizilerinden elde ettiği gelir aşağı yukarı Şili’nin tek bir ülkeden elde ettiği gelire denk”diyor.
Paylaş