Paylaş
“İklim Adaleti” son yıllarda ortaya çıkan bir kavram.
İklim değişikliği sorununu yaratan üretim, tüketim ve ticaret biçimlerinin üzerine gidilmesini talep ediyor.
Avustralya, Japonya, Bangladeş, Filipinler “iklim adaleti” diye sokaklara inen on binlerce kişinin gösterilerine sahne olan ülkeler.
Bangladeş’te 2050 yıllına kadar kıyılarda yaşayan 30 milyon kişinin iklim değişikliğine bağlı seller, erozyon ve içme sularının tuzlanması nedeniyle evlerini, topraklarını bırakmak zorunda kalacakları hesaplanmış.
Kuraklıktan en fazla etkilenecek ülkelerden biri olan Türkiye, her gün dünden daha kara bir güne uyandığı için iklim değişikliğini filan düşünecek durumda değil.
Dünya bir yana biz başka yana.
Oysa kuraklığın bizim çiftçileri ne kadar etkilediğini daha birkaç hafta önce Ayvalık Zeytin Hasadı’nda zeytin ağaçlarına gözleri gibi bakan zeytincilerden duymuştuk.
Türkiye’de zeytin, buğday, kayısı, fındık, kilosu 100 liraya dayanan ceviz, üzüm gibi ürünler kuraklık, don, selden etkilenen ürünlerden sadece bazıları.
Fransa’da da bağcılar alarm durumunda.
Fransız şarapçılar, 30 yıldan beri şarapta alkolün her 10 yılda bir derece arttığını tespit etmiş.
Fransa’daki bağcılar bizimkilerden şanslı zira orada Ulusal Tarım Araştırma Enstitüsü bağların iklim değişikliğine nasıl uyum sağlayacağına ilişkin araştırmalar yapıyor.
Bizim ürünler için “uyum çalışmaları” varsa benim haberim yok.
Dedim ya dünya bir yana, biz başka yana.
2030 yılına kadar sera gazlarını yüzde 40 oranında azaltma taahhüdünü vermiş olan Avrupa “tarihi kömür bağımlılığına” veda ederek ulaşacak bu orana.
Türkiye’nin ise kömür bağımlılığı giderek artıyor.
Geçtiğimiz günlerde Sabancı Üniversitesi çatısı altındaki İstanbul Politikalar Merkezi’nin yayınladığı “Kömür Raporu” kömüre bunu net ortaya koyuyor.
Rapora göre, enerji politikalarımızda kömürün önemli bir yer tutması nedeniyle sera gazı azaltılmasına yönelik iklim politikasını imk^ansız hale gelmiş durumda.
23 bilim insanının “Türkiye Kömüre Dur Demeli” bildirgesinin ilk imzacıları olmaları boşuna değil.
İyi ki Türkiye’de ve dünyada sivil toplum işi hükümetlerden daha sıkı tutuyor.
Söz konusu raporun editörü olan İstanbul Politikalar Merkezi’nin kıdemli uzmanı Ümit Şahin ile Paris’e yola çıkmadan önce buluştuk.
Ümit Şahin “Türkiye Kyoto’nun aksine Paris rejiminde yer almaya karar verdi. İklim değişikliğiyle mücadelede ulusal katkı niyet belgesini (İNDC) son dakikada BM’ye sundu” diyor.
Belgeye göre, Türkiye 2030 yılına kadar sera gazı emisyonunu yüzde 21 azaltacak.
TÜİK verilerine göre Türkiye’nin 2013 yılında toplam sera gazı emisyonu 459 milyon ton.
Türkiye’nin bugünkü tempoda devam etmesi durumunda 2030 yılında 1 milyar 175 bin ton emisyona ulaşacak.
İşte niyet belgesinde Türkiye bunu 929 milyon tonla sınırlandıracağını beyan ediyor.
Ancak Şahin’in dikkat çektiği gibi, bu aslında artıştan azalma yani 2013 yılına göre emisyon iki katına çıkacak.
Şahin sohbetimizde “Esas sorun şu: Bu belgedeki rakamlara nasıl ulaşıldığı açıklanmıyor. Metodolojinin şeffaf olması gerekir” diyor.
Paris’ten bir anlaşmanın çıkacağını ancak yetersiz kalabileceğini belirtiyor.
Şahin’in vurguladığı gibi iklim değişikliğine bağlantılı felaketler 20 yıl öncesine göre 2 kat artmışsa anlaşmanın yetersiz kalması hepimize kötü haber.
Paylaş