KÜLTÜR ve Turizm Müsteşarı Mustafa İsen dün sabah Türk-Çin İş Konseyi’nin toplantısında.
Müze soygunlarıyla ilgili son günlerde kopan fırtınalar nedeniyle aklımda bir iki soru var.
Sormaya fırsat bırakmadan Mustafa İsen konuya giriyor.
"Uşak Müzesi’yle ilgili geçen eylül ayında ihbar almıştık. Müzeyi teftişe verdik. Teknik bir konu olduğundan uzmanları da devreye soktuk" diyor.
Uşak Müzesi, derken Kahramanmaraş Müzesi...
Müzeler soyulup soğana çevrilmiş.
Yıllardan beri yurtdışındaki tarihi eserlerimizin geri gelmesini savunmuşum. Şimdi ikilemdeyim.
Yerlerinde kalsalar daha mı iyiydi acaba?
Tartışılan envanter meselesini soruyorum.
Mustafa İsen, müzelerde uzun yıllardan beri sayım yapılmadığını söylüyor.
15 günden bu yana yeni bir sayım başlamış.
Kültür ve Turizm Müsteşarı bununla ilgili ilginç bir şey söylüyor.
"Sayım başladığından beri müze çalışanları birbirlerini ihbar ediyor."
İsen’ın esas vermek istediği mesaj ise şu: "Son gelişmeleri yani olumsuzlukları bir fırsata dönüştürebiliriz. Müzeciliğe yepyeni bir anlayış getirebiliriz. Sergilemeden, müzeleri tanıtmaya yepyeni bir konsept geliştirebiliriz."
Bakanlık Meclis’e yeni bir tasarı sunmuş.
Buna göre, Topkapı, Ayasofya gibi büyük müzeler bakanlığa bağlı kalacak.
Bunların sayısı 30 kadar.
Diğerlerinin yönetimi il özel idareye devredilecek.
Ancak kontrol yine bakanlıkta olacak.
Esas meseleye dönüyorum.
Soruyorum.
"Neden müzelerimizi, kültür mirasımızı koruyamadık? Neden her şey elimizden uçup gidiyor?"
En büyük neden personel yokluğu.
İsen’in söylediğine göre, son iki yıla kadar müzelere doğru dürüst eleman alınamamış.
Son 2 yılda 300 kişi alınmış ama...
İşte bu noktada Mustafa İsen içimi acıtan bir şey söylüyor.
"Açtığımız sınavlarda maalesef isteğimiz vasıflarda eleman bulamıyoruz. Çoğu yabancı dilden elendi. İhtiyacımız olan elemanların ancak üçte birini alabildik..."
Aklım almıyor...
Bu ülkede arkeolojiden, sanat tarihinden mezun olmuş bu kadar genç varken nasıl olabilir?
Bu fakültelerden mezun olmuş binlerce genç işsiz dolaşırken müzelere nasıl eleman bulunamaz?
Bu işte bir gariplik yok mu?
"Eski yıllara oranla çok daha iyi para veriyoruz ama kaliteli eleman bulamıyoruz" diyor Mustafa İsen.
Türkiye gibi zengin kültürel mirasa sahip bir ülkede tablo böyle ne yazık ki...
Peki Bakanlık üniversitelerle birlikte bu işe el atsa, yetenekli 50 ya da 100 genci özel olarak eğitse, yurtdışına gönderse olmaz mı?
"Olabilir ama önce sınavda başarılı olmaları gerekir"...
Yer Conrad Oteli’nin balo salonu ama baktığınızda her yere kırmızı renk ve Çince yazılar hakim.
Çince yazıların yanında Türkçeleri var: "Sponsor: Guangdong Eyaleti Valiliği."
Guangdong Çin’in en zengin eyaleti.
Çin’in dünyaya açılan ilk bölgesi ve kişi başı milli geliri Çin’in diğer eyaletlerine göre iki kat fazla.
Guangdong Eyaleti’nin, Ankara’daki Çin elçiliğinin ve DEİK bünyesindeki Türk-Çin İş Konseyi’nin desteğiyle dün İstanbul’da düzenlediği seminer gelen Çinli işadamı sayısı bakımından ilginç.
Tam 350 Çinli işadamı burada.
Şimdiye kadar Türkiye’ye yapılan en büyük "Çin çıkarması" desem.
Çin Büyükelçisi Song Aiguo su gibi Türkçe konuşuyor.
Hem de "ivme kazandı" gibi fiyakalı sözcükler kullanarak.
Aiguo, Guangdong’u "Çin’in parlayan yıldızı" olarak tarif ediyor.
Çin’e akan yabancı yatırımın dörtte birini çektiğini söylüyor.
"Çin pazarı Türkiye için önemli fırsat" diyor.
Çin’in ithalatı halen 660 milyar dolar.
2010 yılında 1 trilyon dolara ulaşacak.
2005 yılında Türkiye ile Çin arasındaki ticaret hacmi 6 milyar 800 milyon dolar.
Bunun 6 milyar 300 milyon doları Çin’in bize ithalatı.
Geri kalanı bizim.
50 milyar dolarlık ihracat ithalat açığımızda Çin’in payı neredeyse yüzde 8.
"Tekstilde Çin tehlikesi" diye feryat ederken nedense bu açığı hiç konuşmuyoruz.
Aiguo tekstil konusuna da değiniyor.
"Tekstilde Çin’in avantajı ucuz işgücü. Türkiye’nin avantajı ise kalite, markalaşma ve pazarlara olan yakınlığı. Gelin avantajları birleştirelim"...
Çin’in Ankara elçisinden sonra Guangdong’un Eyalet Parti Genel Sekreteri ve Politbüro üyesi Zhang Dejiang’a kulak verirken anlıyorum ki gerçekten Çin büyük güç.
2010 bir yana 2020 vizyonu şimdiden belli.
Hedefe koşuyor.
Yoksulluk gündemimize oturdu
BİR ay zarfında "yoksullukla" ilgili iki büyük konferans.
Biri geçen ay Adıyaman’da yapılıyor.
BM Kalkınma Programı UNDP’nin düzenlediği konferans GAP’ta yoksulluğu ele alıyor.
Bir ikincisi de dün Ankara’da yapılıyor.
Bu kez UNICEF’in düzenlediği konferans "Çocuk Yoksulluğunun Önlenmesi" adı altında.
Türkiye’de 0 ile 15 yaş grubunda yoksulluk riski yüzde 32 oranında.
Çin 250 milyon civarındaki yoksul sayısını 23 milyona indirmiş Dejiang’ın dediğine göre...