Paylaş
Apo'nun koltuğundan ettiği Yunanistan eski Dişişleri Bakanı Teodoros Pangalos'u hepimiz özleyeceğiz. Beklenmedik çıkışları ve gaflarıyla gazeteciler için bulunmaz bir hazineydi. Kendisi de bunun farkında ki istifasını açıkladığı gün Yunanlı gazetecilere ‘‘Görüyorum, beni kaybetmek istemiyorsunuz’’ diyor..
Öcalan'ı Kenya'daki son saatlerinde telefonla arayıp hatırını soran, ülkeyi terketmesi için ikna eden Pangalos devrilmeden önce ciddi konuşmalar yapmayı pek severdi. Bir keresinde, Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği'ne üyelikleriyle ilgili konuşurken, yanında Romen ve Bulgar meslekdaşlarının olduğunu unutup ‘‘Zaten Balkan ülkelerinin altyapıları Afrika'dan da beter’’ demişti. Romen ve Bulgar dışişleri bakanlarının o anda suratlarındaki ifadeyi keşke görebilseydim.
Ankara ile sıkı fıkı ilişkilerinden rahatsız olduğu için Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'a attığı gül ise sanırım herkesin hatırındadır: ‘‘Chirac, Türkiye Güzellik Yarışmasına katılan bir aday gibi ortalıkta dolaşıp, kırıtıyor’’.
Almanya için şimdiye kadar sarfedilmiş en nadide inci de onun ağzından: ‘‘Bebek aklıyla hayvani bir güce sahip bir dev’’.
Tabii, tahmin edebileceğiniz gibi bu sözler karşısında dev kükrüyor.
Pangalos'un Avrupa Birliği'ndeki ağabeylerini kıskanıp sadece onlara laf attığını sanmayın. Çünkü o bu konuda pek adil ve kendi ülkesine de bulaşmaktan geri kalmıyor. ‘‘Olimpik Havayollarına binmek için insanın aklını yitirmesi gerekir’’ diyen ya da protesto için yollara dökülen Yunanlı köylüleri ‘‘komünistlikle’’ suçlayan ta kendisi.
Evet Pangalos ile yollarımız ayrıldı.
Onun yerine geçen eski başbakan Andreas Papandreu'nun oğlu Yorgo Papandreu, Pangalos'tan çok daha yumuşak bir üsluba sahip ve Türkiye ile ilişkilerinde çok daha dikkatli.
Apo'ya dönersek, İmralı Adası'ndaki cezaevine kapatılmasına birçok nedenden ötürü itirazım var.
Zaten sicili bozuk olan İmralı Adası yeniden gündeme geldi bu bir.
Yüzyıllar önce gözlerine mil çekilmiş Bizans prenslerini, krallarını ağırlamış olsalar da Marmara Denizi'ndeki adaların hiç de yabana atılmayacak bir romantizmi vardı. Şimdi Marmara'nın azılı bir teröristi barındırıyor olması ne yazık ki bu romantizmi aldı götürdü.
Esas tehlike şu, adalara sürgüne, cezaevine gönderilen kişilerin pek çoğu, nedenini kestirmek mümkün değil efsane oluyor. Akdeniz'de Elbe Adası'na, ardından Atlas Okyanusu'ndaki Saint Helene Adası'na gönderilen Napoleon Bonaparte hakkında yazılmış kitapları düşünün. Fransız Guyana'sı açıklarındaki Şeytan Adası'na gönderilen kürek mahkumu Henri Charriere'ın kendi anılarını kaleme aldığı Kelebek kitabı ve aynı adı taşıyan film bir dönem ne gürültü kopartmıştı. Yaşamının büyük bir bölümünü Rodos'ta sürgünde geçiren Fatih Sultan Mehmet'ın oğlu Cem Sultan da yazarlara epeyce esin kaynağı olmuştur. Açıkcası, günün birinde Apo'nun filmini görmek ya da İmralı Adası'ndaki anılarıyla karşılaşmayı canım hiç çekmiyor.
Paylaş