İstanbul’un Anadolu yakasında "iç içe" geçmiş evdeki "iç içe" geçmiş hayatlar "usta-çırak" ilişkisinin çok ötesinde. Nurhan Atasoy ve Gül İrepoğlu kitapları paylaşıyor. Birinin oya gibi işlediği bir projeyi diğeri alıyor daha da ileri götürüyor.
İstanbul’un Anadolu yakasında bir ev. Evin bir özelliği var çünkü esasında iç içe geçmiş iki evden oluşuyor. Birinin çalışma odası ve kütüphanesinden bir kapıyla diğerinin salonuna geçiliyor.
İç içe geçmiş iki ev, içinde yaşayan, beyinleri ve yürekleri de "iç içe" geçmiş iki kadının, teyze ve yeğenin bir yansıması gibi.
Teyze, sanat profesörü Nurhan Atasoy, yeğen yine sanat profesörü Gül İrepoğlu.
Teyzenin bıraktığı yerden yeğen başlamış diyeceğim ama asla öyle değil.
Çünkü Profesör Nurhan Atasoy 73 yaşına rağmen sanat tarihinin dipsiz kuyusunda yeni bir öğrencinin heyecanıyla geziniyor.
Kafasında bin bir proje geliştiriyor.
5 bini aşkın kitap bulunan kütüphanesini, değerli belge ve dia fotoğraf arşivini ve en önemlisi beynindeki bilgileri, yüreğindeki duyguları en yakınına aktarmaktan ötürü mutlu ve huzurlu.
"Gül benim kızım sayılır" diyor. "13 yaşından itibaren onu katıldığım tüm konferanslara sürükledim. 15 yaşına varmadan Avrupa’daki tüm sarayların, kiliselerin üsluplarını ayırt edecek kadar bilgisi vardı."
Gül İrepoğlu önce İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık okumuş.
Ancak teyzesinin ısrarı üzerine sanat tarihine yönelmiş, doktorasını bu alanda yapmış.
"Teyzem iyi ki ısrar etmiş vaktinde. Şimdi ne yapıyorsam beni çok küçük yaşımdan itibaren sıkı bir eğitime tutmuş olmasından ötürü" diyor.
Ne yapıyor Gül İrepoğlu?
Hangisinden başlamalı?
CARİYENİN MEKTUPLARI
İstanbul Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’den emekliliğinden sonra üretkenliği teyzesininkiyle yarışır nitelikte.
TRT 2’de her salı saat 20.30’da "Sanat ve Mekan" programı var Gül İrepoğlu’nun. Geçen yıl "Şehir ve Mekan" programının bir devamı niteliğindeki "Sanat ve Mekan"da ressam Feyhaman Duran, İhap Hulusi gibi isimlere yer vermiş.
Feyhaman Duran’ın özel bir yeri var Gül İrepoğlu’nun hayatında. "Doktora tezimi Gaudi üzerine yapacaktım. Ancak teyzem, Feyhaman Duran diye ısrar etti. Çünkü ressamın tüm eserleri İstanbul Üniversitesi’ne devredilmişti. Üzerinde araştırma yapmak için beni bekliyordu" diye anlatıyor.
"Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde" romanının edebiyat çevrelerinde beğenilmiş olması onu yüreklendirmiş olacak ki, ikinci bir roman üzerinde çalışıyor.
I. Abdülhamid’in cariyesi genç bir kadının mektuplarından oluşacak bu roman.
MATRÁKÇë NASÛH
"Ancak" diyor "Hayatımın projesi olarak gördüğüm bir proje üzerinde çalışıyorum bu arada. Minyatürlerin görselliğine dayanarak ortaya kültür tarihimizi çıkartmak. Yıllardan beri notlarımı alıyorum."
"Minyatürleri görsel malzeme olarak kullanmak Nurhan Atasoy’un ortaya attığı bir fikir. Teyzemin açtığı yoldan ilerleyerek bu rüyamı gerçekleştireceğime inanıyorum."
Gül İrepoğlu, bu arada TAÇ’ın yani Türkiye Anıt Çevre Turizm değerlerini Koruma Vakfı’nın Başkan Yardımcısı.
Bir de yeni üstlendiği ve kendisini çok heyecanlandıran bir görevi daha var:
Unesco Türkiye Milli Komitesi Yönetim Kurulu üyeliği.
Bu son şapkasıyla kültürel mirasımıza daha fazla dikkati çekmek arzusunda.
Yeğen, televizyon, roman, araştırma, TAÇ ve Unesco Milli Komitesi arasında mekik dokurken teyze Profesör Nurhan Atasoy ne yapıyor?
Bugünlerde üzerinde çalıştığı bir makale var.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ndeki bahçeleri, ünlü seyyahtan bir yüzyıl önce aynı yerleri gezmiş Matrákçı Nasûh’un resimleriyle buluşturuyor.
Hazırladığı makale, dünyanın dört bir yanından bilim adamlarını çatısı altında toplayan ABD’nin Georgetown kentindeki Dumbarton Oaks Kütüphanesi’nin "Ortadoğu’da Bahçe Geleneği" konferansı için.
Makale sonradan kitaba dönüştürülecek.
Bu arada II. Abdülhamid’in benzersiz fotoğraf koleksiyonu üzerinde çalışıyor.
"Yurtdışına hiç gitmemiş olsa da padişah dünyayı fotoğraflarla biliyordu, izliyordu."
Nurhan Atasoy, padişaha ait binlerce fotoğraf arasından 300 tanesini seçip bir "İstanbulAlbümü" yapacak.
Sırada önümüzdeki günlerde ABD’de "Osmanlı Çadırları"yla ilgili bir konferans, "DervişCeyizi"nin İngilizcesi var.
İstanbul’un Anadolu yakasında "iç içe" geçmiş evdeki "iç içe" geçmiş hayatlar "usta-çırak" ilişkisinin çok ötesine geçmiş.
Kitaplar paylaşılıyor, birinin oya gibi işlediği bir projeyi diğeri alıyor daha da ileri götürüyor.
Neredeyse 50 yıllık meslek hayatını geride bırakmış Profesör Nurhan Atasoy’un gözlerinin içi gülüyor...