Paylaş
Evladını feci koşullarda yitirmiş bir annenin çığlığı karşısında politikacıların neler söylediklerini merak ediyor musunuz?
Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır “Benim kızımın başına böyle bir olay gelseydi silahı elime alır cezasını verirdim”.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık “Kadın cinayetleri artmadı, daha görünür oldu” diye buyurmuş.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam “idam cezasının tekrar gündeme gelebileceğini” söylemiş.
Kadına şiddet toplum olarak karşı karşıya kaldığımız en büyük sorunlardan biri.
Tabii ki iktidarın sorumluluğu büyük.
İdam da kesinlikle çözüm değil.
Eski Kader Başkanı avukat Hülya Gülbahar’ın Ömür Şahin Keyif ile yaptığı söyleşide altını çizdiği gibi “devletin çocuk ve kadın tecavüzcülerini, cinayetlerini engellemek için atması gereken binlerce adım varken her seferinde bir idam tartışması açması vicdansız bir tutumdur”.
Devletin atması gereken adımlar zaten imzalamış olduğu İstanbul Sözleşmesi’nde, Cedaw sözleşmesinde mevcut.
Amerika’yı tekrardan keşfetmeye gerek yok.
Ama iktidar “kadın-erkek eşitliği” için yıllardır mücadele eden kadın örgütlerinin desteğiyle gerekli adımlar atacağına ne yapıyor?
Meclis’te kurulan “Kadına Karşı Şiddetin Sebebini Araştırma” Komisyonu yaklaşık 2 hafta önce yaptığı toplantıda kadın örgütlerinin çoğunu dışlıyor.
Yıllar yılı kadın sorunlarına kafa yormuş, deneyimli, kendi alanlarında uzmanlaşmış 52 kadın kurumunu göz ardı ediyor.
Mor Çatı gibi, Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği, Uçan Süpürge, İris Eşitlik
Gözlem Grubu, Türk Kadınlar Birliği, Hürriyet Aile İçi Şiddete Son Kampanyası, Kadın Emeği Kolektif gibi önemli işlere imza atmış dernekler, oluşumlar bir çırpıda yok sayılıyor.
Üstelik söz konusu 52 kadın örgütü mecliste böyle bir komisyonun kurulmasını öncülük yaptıkları halde.
Şimdi Türkiye’nin günlerdir yaşadıklarına bakın.
Ülkenin kız çocukları, kadınlar için nasıl kabus bir ülkeye dönüştüğünü kim görmezden gelebilir?
Kadınlar, taciz, kaçırılma, tecavüz, ensest, çocuk-gelin, cinayet ve daha onlarca tehlike karşısında korumasız.
Düşünün, bir bakan bile “silahı elime alırım” demiş.
Böyle bir ortamda iktidarın kadın derneklerinin yardımını talep edeceğine dışlamasının tek bir mesajı var o da şu:
“Kadın öncelikli meselemiz değil”.
Change.org’lara ne kadar imza atsak da (dün yazı yazdığım saatlerde 750 bini bulmuştu), ne kadar siyah giysek de, ne kadar sokaklara dökülsek de “kadın sorunu” iktidarın öncelikli meselesi olmadığı takdirde bir arpa boyu yol alamayız.
Özgecan Aslan cinayetinin bir başka boyutu var.
Soma faciasından sonra sık karşımıza çıkan “merhametsiz büyüme” meselesi.
Dün internette dolaşırken Arkitera Mimarlık Merkezi Yönetim Kurulu üyelerinden Mimar Ömer Kanıpak’ın “Minibüslü Kentler; Biberli Öğrenciler, Öylesine Üniversiteler” yazısına rastladım.
Kanıpak, Adana ile Mersin arasında, iki şehri birbirine bağlayan karayolunun ortasında kurulmuş Çağ Üniversitesi’ni sorguluyor.
Uydudan üniversitenin yerini de yazısına eklemiş.
Etrafta tarlanın bile olmadığı, karayolunun ortasına böyle bir üniversiteye ruhsatın nasıl verildiğini sormuş.
Öğrencilerinin ulaşımını bile sağlayamayan, ıssızlığın ortasındaki böyle bir üniversite olsa olsa “merhametsiz büyümenin” sonucudur.
Paylaş