Kadın milletvekilleri için kadın kimliği mi, yoksa parti kimliği mi önemli?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
KADIN milletvekilleriyle ilk buluşmamız seçimlerden sonra olmuştu.
Tanışma niteliğindeki ilk toplantıyı KAGİDER düzenlemişti.
Bu kez Ka-Der, kadın milletvekilleriyle ikinci bir buluşma düzenleyince yolumuz yine Ankara’ya düştü.
İlkinden daha büyük katılım olunca sevinmedim değil.
Ka-Der’in gündeminde yeni anayasa tasarısını kadın milletvekilleriyle tartışmak vardı ama yaşadığımız bu ortamda, konjonktürde elbet ki başka şeyler öne geçti.
Peşinen söylemem gerekir ki "zor" bir toplantı oldu.
Önce kimler katıldı?
Aile ve Çocuktan sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukcu, AKP milletvekilleri Güldal Akşit, Edibe Sözen, Ayşenur Bahçekapılı, Zeynep Dağı, Fatma Şahin, Safiye Seymenoğlu, Alev Dedegil, Özlem Müftüoğlu, Öznur Çalık.
Mutlaka çok atladığım olmuştur zira toplantı hayli kalabalıktı.
Neden "zor" bir toplantı olduğu sorusunun cevabına gelince...
Ka-Der’in amacı kadın milletvekilleriyle "sürekli" bir çalışma ortamı oluşturmak.
Salondaki çok sayıda kadın milletvekilinin politikaya atılmasında önemli rol oynamış.
Mesela yanımda oturan Trabzon AKP milletvekili Safiye Seymenoğlu.
Ka-Der eğitiminden çok faydalandığını söylüyor.
Derneğin, "Bıyıklı Kampanyası"nın Meclis’teki kadın sayısının yüzde yüz artmasında payı büyük.
Bu yüzden kadın milletvekilleriyle bu ilk buluşma önemli.
ONLAR VARSA BİZ YOKUZ
Ben sanıyordum ki, yeni anayasanın kadına bakışı, kota, kadın milletvekillerinin enerji, çevre gibi genel politikalara katkıları konuşulacak.
Belki Türkiye’nin bu gergin ortamını yumuşatacak bir mesaj çıkacak.
Olmadı...
Gördük ki, çoğu kadın milletvekil için "parti kimliği" "kadın kimliğinin" çok önünde.
İstisnalar yok değil ama çoğunluk için durum böyle.
Yazık.
Ortak bir anlaşma zemini yerine "farklılıklar, uzlaşmazlıklar" her fırsatta adetá birbirinin suratına çarpılıyor.
AKP’li Ayşenur Bahçekapılı’nın verdiği örnek çarpıcı.
Türkiye’de son olup bitenlerle ilgili tüm kadın milletvekillerini biraraya getirecek, ortamı yumuşatacak ortak bir bildiri için yola çıkmış.
Başbakan’ın da onayını almış.
"Kadın milletvekillerini biraraya getiremedim. ’Onlar varsa biz yokuz’ gibi söylemlerle karşılaştım" diyor.
"Hepimizin partilerinin tüzükleri, programları var ama bunlar bizleri esir almamalı" diye ekliyor.
Ben de şunu merak ediyorum...
Kadın milletvekillerinin anlaşmak, birlikte hareket etmeleri için ortak bir zemin bulmaları o kadar zor mu?
Birbirini dinlemek, kulak vermek "belki doğru söylüyor" diyebilmek.
Mesela, DTP milletvekili Sevahir Bayındır’ın "Kadınlar yasak ve günah kavramıyla toplumun dışına itilmek isteniyor, erkek hakimiyeti pekiştiriliyor" demesini önemsiyorum.
Bayındır, Cizre’de bir imamın "Kadın direnişi haramdır" dediğini aktarıyor.
Nimet Çubukçu’nun bu tespite itirazı var.
Diyanet’in, din adamlarını eğittiğini, tam aksine hutbelerde "kadın özgürlüğünü" yüreklendirdiğini söylüyor.
Devletin politikası böyle olabilir ama her şeyi denetlemek mümkün mü?
Nicedir tartıştığımız "mahalle baskısı"ni neden hesaba katmıyor Çubukçu?
Çarşafa sokulan küçücük kız çocuklarının da sayısının giderek arttığını görmüyor mu?
SOKAĞA RAHAT ÇIKAMIYORUM
Dediğim gibi böyle bir toplantıda gündeme "terörün", "çatışmaların" oturmaması mümkün değil.
Nitekim DTP’li Gülten Kışanak, Sebahat Tuncel, kitlelerin ilk kez bu kadar tehlikeli bir biçimde karşı karşıya geldiklerini söylüyor.
Tuncel "Halklar arasında yaratılmak istenen bu hava ürkütüyor. Ben sokağa rahat çıkamıyorum. Kadınlar buna karşı durabilmeli. Barış insan hakları için yan yana gelebilmeli" diyor.