Japonya’da ‘Türk Yılı’ fırsatı kaçıyor mu?

BU köşede kötü bir haber vermek istediğim son şey ama şunu bilin ki, Japonya'da büyük bir tanıtım fırsatını kaçırmak üzereyiz.

Japonya'nın 2003 yılını ‘‘Türk Yılı’’ ilan ettiğini aylarca önce duyduk.

Duyduk duymasına ama yaptığım araştırmalara göre ortada henüz pek de somut bir şey yok.

Hikayenin başına dönelim.

Dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Japonya'nın her yıl bir ülkeyi ön plana çıkarmasından esinlenerek 2003 yılının ‘‘Türk Yılı’’ olmasını öneriyor.

Daha önce ‘‘Fransa Yılı’’ ‘‘İtalya Yılı’’, ‘‘Kore Yılı’’ düzenleyen Japonlar mutlu, hemen öneriyi kabul ediyor.

Japonya'da kutlama organizasyonunun onursal başkanı Altes Prens Mikasa.

Türkiye'de oluşturulan komisyonun başında ise Başbakan Abdullah Gül var.

‘‘Türk Yılı’’ fikri ortaya atılır atılmaz, Japonlar o dönemde Dansın Sultanları adı altında sahneye çıkan grubun gösteri yapmasını öneriyorlar.

Japonlar görsel olan her şeye meraklı olduklarından gösteri önemli. Üstelik Japon medyasında kesinlikle yer bulacak.

Mitsubişi Şirketi projeye salon kiralayarak sponsorluk yapacak.

Türk Hükümeti'nin de katkıda bulunması isteniyor.

Ankara'dan çıt yok.

Bildiğimiz ‘‘ödenek yok’’ gerekçesi.

Bu sadece bir örnek.

2003 yılının ikinci ayındayız, Japonya'daki ‘‘Türk Yılı’’ ile ilgili benim duyduğum dişe dokunur bir proje yok.

‘‘İznik Çinileri’’ ‘‘Osmanlı Tuğraları’’ ve ‘‘Aydın Doğan Karikatür Yarışması’’ sergileri dışında sanırım Sadberk Hanım Müzesi'nin koleksiyonları da Japonlara tanıtılacak.

Yeterli değil.

Zira anlatılanlara bakılırsa ‘‘İtalya Yılı’’ büyük bir karnaval havasında geçmiş...

Pizzacılar, zeytinyağcılar, şarapçılar, Gucci'sinden tutun Prada'ya kadar modacılar, film festivalleri, sokaklarda yemekler..

Tam bir cümbüş...

Hem eğlence, hem ticaret.

Bizim tanıtım yılımız da böyle bir havada geçse, Türkiye'ye ne kadar çok Japon turistinin akın edeceğini düşünebiliyor musunuz. Üstelik Japon turisti gittiği yerde iyi para harcayan turisttir.

Hükümet, siz, biz, herkes şu an savaşa endeksli olabiliriz ama böyle bir fırsat kaçarsa

yazık değil mi?

Anadolu Grubu zeytinyağında iddialı


KIRLANGIÇ Türkiye'nin en eski zeytinyağı markalarından biri.

1994-96 yılları arasında Türkiye'den ihraç edilen zeytinyağları arasında bir numara.

2001 yılında Anadolu Grubu tarafından satın alınıyor.

Grubun, Aydın Bolak'tan satın aldığı diğer bir marka da en az Kırlangıç kadar köklü: Sezai Ömer Madra.

İkisi için 3 trilyon ödenmiş.

Kırlangıç'ın Genel Müdürü Ergin Savcı ve Marka Yöneticisi Yavuz Türsan ile konuşuyoruz.

Yıllardan beri Anadolu Grubu'nda olan Ergin Savcı'nın gruptaki kariyeri ilginç bir yol izliyor: Bira, Coca-Cola derken zeytinyağı.

Biracılar, Cola'cılar küsmesin, Savcı en sağlıklı ürünü bulmuş nihayet.

Kırlangıç'a dönersek, iç pazarda hedef elbet payı büyütmek.

Ancak dış pazarda hedef marka Madra olacak.

Zira Madra yabancılar için çok daha fazla akılda kalacak bir isim.

Savcı, Uzakdoğu, Yakındoğu ve Ortadoğu pazarlarında iddialı olduklarını söylüyor. Ayrıca, yurtdışında bir yatırım da söz konusu. Rusya'daki bira yatırımını günün birinde zeytinyağı da izleyebilir.

Şimdi gelelim esas meseleye.

Türk zeytinyağlarının kalitesinden kimsenin kuşkusu yok.

Antik çağlardan beri bu topraklarda yetişen zeytinin, İspanya, İtalya ya da Yunanistan'da yetişen zeytinden pek farklı olamayacağı ortada.

Ama gelin görün ki, dış pazarda Türk zeytinyağı İtalyan, İspanyol ve Yunan yağlarından daha ucuz.

Savcı anlatıyor: ‘‘Fuardayız. İnsanlar geliyor standı, sunduğumuz ürünü beğeniyor. Hangi ülkenin diye soruyor ve cevabını alınca şaşırıyor. Yani Türkiye'den bu kadar kaliteli bir ürün beklemiyor.’’

Evet işte bu yüzden Türk zeytinyağı, dış pazarda kalitede fark olmadığı halde diğerlerinden yüzde 30 oranında daha ucuz.

Anlayacağınız mesele dönüp dolaşıyor yine Türkiye'nin tanınması meselesine dayanıyor.

Dünyanın herhangi bir yerinde bir pizzacıya girin.

Tentesinden koltuklarına kadar renkler İtalyan bayrağının rengidir.

Marketten bir parmesan peyniri alın. Paketin bir köşesinde mutlaka aynı renkler vardı.

İtalyanlar imaj ustası.

Doğru, ama hiçbir şeyi tesadüfe bırakmamışlar.

Bir okur mektubu


GAZİ Üniversitesi'nden öğretim görevlisi Doçent. Dr. Pars Şahbaz, akademik çalışmalarının büyük bir bölümünü ‘‘Dış Tanıtım Faaliyetlerinin Etkinliği’’ ‘‘Türkiye'nin İmaj Problemi’’ gibi konulara ayırmış. Tanıtımdaki başarısızlığın nedenleri şöyle sıralıyor:

Çokbaşlılık, koordinasyonsuzluk, kaynak yetersizliği ve ‘‘yap-boz’’ların çokluğu. Tespitlerin doğruluğundan kuşkum yok.

Yine de, bir kez olsun, Japonya'daki ‘‘Türk Yılı’’ için şeytanın bacağını kıramaz mıyız?

Mutlu bayramlar.
Yazarın Tüm Yazıları