Paylaş
Marmara suyunun araştırılmasına yönelik Marem Projesi’ne yıllardan beri destek veren Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı’nın açıklaması geçen hafta gazetelerdeydi.
Bu yıl Ak-Kimya’nın ana sponsorluğunda yürütülen çalışmalarda “Marmara Denizi’nin büyük bölümünün fosseptik çukuruna” dönüştüğünü ortaya çıkmış.
Kafa karıştırıcı bir durum.
Bundan böyle Marmara’nın balığını yerken, suyunda serinlerken iki kere düşünmek gerek.
Geçtiğimiz ağustos ayında Marem Projesi’ni 150 istasyonda yürüten Levent Artüz ile dün konuştum.
“İstanbul’a yaklaştıkça denizin dibinde canlı hayat yer yer sıfıra düşüyor” diyor.
Büyükçekmece’de bir istasyonda yapılan biyolojik örneklemede hiçbir canlı yaşamıyormuş.
Marmara Denizi’ni evsel, sanayi, tarımsal atıklarla öldürüyoruz.
İSKİ’nin, belediyelerin, fabrikaların arıtma tesisleri Marmara’nın nüfusuna asla yeterli değil.
Ne kadar etkili oldukları da ortada işte.
Artüz zaten arıtma deyince bir kavram kargaşasından yakınıyor.
ARITMA TESİSİNİ ÇALIŞTIRMIYOR
İstanbul’un birçok noktasında yapılan “ön arıtmanın” örneğin Marmara’ya hiçbir faydası olmadığını söylüyor.
Esas olan “biyolojik arıtma”.
Artüz diyor ki: “Marmara Denizi beş yılda kendine gelebilir ama ancak hiçbir şey atılmaması koşuluyla.”
Bu konuda nasıl iyimser olabiliriz?
Marmara, Trakya’daki sanayi tesisleri çoğunlukla fazla elektrik harcıyor diye kurdukları arıtma sistemlerini çalıştırmıyorlar bile.
Bu bilgiyi veren Grundfos Pazarlama Müdürü Derya Çuha “Sıklıkla görüyoruz. Fabrikalar arıtma tesislerini kurarlar ama çalıştırmazlar” diyor Çuha.
Danimarkalı Grundfos yıllık 3 milyar Euro’luk cirosuyla dünyanın önde gelen pompa üreticisi.
Derya Çuha ile sohbette “pompa” denen şeyin hayatımızdaki önemini kavradım.
Şehir su şebekelerinden, arıtma tesislerine, evlerden iş merkezlene otellere kadar sayısız yerde günlük hayatın içindeler.
ELEKTRİK TÜKETİMİNİN YÜZDE 10’U
Çuha, “Tasarruf deyince akla ampul geliyor oysa pompalar da enerji verimliliğinde aynı derecede önemli” diyor.
Türkiye’nin elektrik tüketiminin yüzde 10’undan pompalar sorumlu imiş.
Bunlar verimli çalıştığı takdirde fabrikalarda yüzde 30’lara varan enerji tasarrufu mümkün.
Tabii İSKİ benzeri kurumlarda, belediye tesislerinde de.
Nitekim Kayseri, Konya’nın ardından Yozgat Belediyesi de Danimarkalı şirketle işbirliği yaparak yılda 1.5 milyon liralık enerji tasarrufu sağlamış.
İBB ve İSKİ’nin ne kadar bir tasarruf sağlayabileceğini sordum.
Çuha, “Pompa konusunda 18 yıllık tecrübeme dayanarak yılda en az 20 milyon lira diyebilirim” cevabını veriyor.
Led aydınlatma ile sağlanan tasarrufu konuşuyoruz ama bu türlüsü nedense kimsenin aklına gelmiyor.
İstanbul’un yılda 20 milyon lira tasarruf etmesi az bir şey değil elbet ki.
Ne ki, benim gözümde Marmara Denizi’nin “göstermelik” olmayan arıtma tesisleri sayesinde hayatta kalması daha mühim.
Bu arada İSKİ ve İBB’nin Marmara’nın Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı’nın raporuna ne dediklerini de merak ediyorum.
Mehdi Eker’in açıklaması
SALI günkü “TÜBİTAK’ın GDO ile ilgili görüşü nedir” yazım üzerine Tarım Bakanı Mehdi Eker aradı.
Yazıda kendisine atfen yer alan “GDO zarar verirse hayvana verir, insana bir şey olmaz” sözlerinin kendisine ait olmadığını söyledi.
“Bu sözlerin benim ağzımdan çıkmış gibi medyada yer alması üzücüdür. Bununla ilgili bir basın açıklaması yayınladık” dedi.
Basın açıklaması gözümden kaçmış.
Paylaş