İstanbul’a şimdi bir ‘imaj-maker’ gerekli

FORMULA 1 keyfimizi yerine getirdi.

Herkes yarışmanın Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un tanıtımı için müthiş bir fırsat olduğu konusunda hemfikir.

İstanbul Park’ta önümüzdeki aylarda başka organizasyonların da olacağı söyleniyor.

Uluslararası Mimarlar Kongresi de başarıydı, Formula 1 de.

İstanbul herkesin dilinde.

Newsweek Dergisi de zaten son sayısında İstanbul’u kapak yapmış.

‘Avrupalı olsun, olmasın İstanbul dünyanın en karizmatik şehirlerinden biri’ diye de eklemiş.

Her şey güzel ama içimde kuşkular var.

Amaç sadece tanıtım mı, yoksa gerçekten İstanbul’u bir ‘dünya şehri’ haline dönüştürmek mi?

Eğer amaç olması gerektiği gibi ikinci şık ise bunun için belli bir strateji, bu stratejiyi izleyecek belli bir ekip gerekmez mi?

Formula 1’i Paris’ten izleyen İtalyan Piemonte Ticaret Odası danışmanlarından Uygar Arıca’nın gönderdiği mail kaygılarımı paylaşıyor.

Arıca soruyor...

‘Bu organizasyonların İstanbul’un tanıtımına faydası olduğu kesin ama nereye kadar... İstanbul’un kalıcı imajı için stratejilerimiz nedir?’

Arıca
ile aynı kaygıları paylaşmamızın nedeni var.

İkimiz de temmuz ayı başlarında Torino’daydık.

Torino’yu bir sanayi şehrinden, bir kültür ve teknoloji şehrine dönüştürmek için ne yapılmak istendiğini gördük, duyduk.

Bir şehri dönüştürmek, ona yepyeni ve kalıcı bir imaj yapıştırmak öyle kolay iş değil.

Bunun için 1998 yılında ‘Torino Internazionale’ kurulmuş.

‘Torino Internazionale’ şehrin imajını oluşturup, dünyaya tanıtıyor.

Başında 1966 doğumlu bir ‘ileşitim gurusu’ var: Paolo Verri.

İSTANBUL’A DAVET

Torino gezisi sırasında, konuşma fırsatı bulduğum Verri beni o kadar etkiledi ki kendisini İstanbul’a davet ettim.

Kendisini, İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile tanıştırmak istediğimi söyledim.

Peki Paolo Verri neler anlattı?

Torino’nun ‘gri, kasvetli sanayi şehri’ imajından kurtulmak için önce şehrin ‘yaşama şeklini’ değiştirmeye karar verdiğini anlattı.

Yıllarca araba fabrikalarından, atölyelerden başka şey görmemiş insanları sanatla, kültürle barıştırmak pek kolay olmamış.

Torino’da kültür sektöründe çalışanların sayısı 1980’li yılların sonunda 5 bin.

Şimdi ise 25 bin.

Sanat festivalleri, kitap fuarları derken şehir şimdi Avrupa’nın kültür merkezleri arasında.

Torino dediğim gibi teknolojide de iddialı.

Sanayi şehri olduğu için zaten altyapı mevcut.

Avrupa’nın ilk ‘hidrojen’ kullanacak merkezlerinden biri olma çabasında.

2006 yılında ağırlayacağı Kış Olimpiyatları için çalışmalar var.

Olimpik Köy’de hidrojen enerjisi kullanılacak.

Verri’ye göre, şehir böyle bir değişimden geçerken çehresi de değişmiş.

Merkezi başka bir yere kaydırılmış.

‘Ama’ diyor Verri, ‘Torinoluların değişimi anlamaları, mutlu olmaları için de çalıştık’.

Slogan şöyle: ‘Torino daima hareket halinde’...

Şehrin ‘imaj maker’larından biri olan Verri, imaj için Barcelona’nın ve Londra’nın ‘imaj maker’ları ile birlikte çalıştıklarını söylüyor.

Elbet şehirlerin de birbirlerinden öğrenecekleri vardır..

Şimdi söyleyin...

Verri’yi İstanbul’a ısrarla davet ederken haksız mıyım?

Formula 1’ciler en fazla Atatürk kitabı almışlar

FORMULA
1’i Toyota’nın davetlisi olarak Paddock Club’tan izlemek iyiydi, hoştu ama şu güneş olmasaydı...

Güler Sabancı’ya şemsiye açtıran güneşten ara sıra kaçmak üzere Paddock Club’ta attığım turlar faydalı oldu.

Kendimi VIP Turizm’in çadırında buldum.

Yıllardan beri Türkiye’nin tanıtımı için uğraşan Yasemin Pirinçcioğlu yine kısacık bir zaman diliminde bir mucize gerçekleştirmeyi başarmış.

Osmanlı kaftanlarıyla, padişah portreleriyle, Kütahya çinileriyle, sanat kitaplarıyla çadırı küçük çaplı bir müzeye dönüştürmeyi başarmış.

VIP’in çadırını ziyaret edenlerin en çok nelerle ilgilendiklerini, neler satın aldıklarını sordum.

En fazla Andrew Mango’nun Atatürk kitabını satın almışlar.
Yazarın Tüm Yazıları