Paylaş
Bazı semtlerinde gece kopan fırtınalardan sonra ertesi sabah günlük hayatına devam eden bir şehirde yaşıyoruz.
Geceler de farklı yaşanıyor.
Önceki gece Demet ve Cengiz Çetindoğan çiftinin Anadolu Hisarı’ndaki Zarif Mustafa Paşa Yalısı’nda 13. İstanbul Bienali için gelen yabancı koleksiyonerler, galericilerle sohbet ederken, kim derdi ki Kadıköy’ün göbeğinde kıyamet kopuyor.
Sponsorluğunu Koç’un üstlendiği 13. İstanbul Bienali’nin başlığı günümüz koşullarına pek uygun: “Anne Ben Barbar mıyım?”...
İstanbul’un vahşi bir “kentsel dönüşümün” pençesine düştüğü (bizim sakin mahallede bile şu an dört, beş inşaat var) günlerde bienal terk edilmiş mek^anlarıyla şehri daha çok tanımamızı sağlıyor.
Sanat eleştirmeni ve küratör Beral Madra’nın hatırını kırmayarak önceki gün Fener’deki Yoakimion Rum Kız Okulu’na uğradım.
Bienale paralel etkinlik olarak Yunan sanatçı Kalliopi Lemos’un sergisine ev sahipliği yapan okul 1988’de hiç öğrencisi kalmadığı için kapatılmış.
Kırmızı tuğlalarla yapıldığı için mahallede “Kırmızı Mektep” diye bilinen Fener Rum Lisesi’nin hemen yanı başındaki okulda zaman durmuş gibi.
Sıralar, duvarlardaki yıpranmış haritalar her şey yerli yerinde.
Sadece Lemos’un mitolojik figürleri çağrıştıran heykelleri ve çocuk sesleri (ses yerleştirmesi) sınıflara sızmış.
Yoakimion Rum Kız Okulu’nun yanı sıra bu yıl bienalde İstanbul’da artık sayıları 2 bine düşmüş Rum cemaatinin iki mek^anı daha var: Galata Rum İlk Okulu ve Zoğrafyon Lisesi.
Sadece bu mek^anları karanlıklardan kurtarıp güncel sanata kazandırdıkları için bienal organizatörlerine ne kadar teşekkür etsek azdır.
Yine önceki gün Şükran Moral ile Viyanalı sanatçı Valie Export’un, Venedik Bienali’nde Türkiye’yi temsil eden Ali Kazmacı’nın sergi açılışları vardı.
Dün de İsmail Acar’ın Galata’daki atölyesi’nde 16 yabancı sanatçıyı bir araya getiren “Yeşil Çiçekli Sokak” sergisinin açılışı.
Hafta başında Sabancı Müzesi’ndeki Anish Kapoor Sergisi’yle başlayan 20 Ekim’e kadar sürecek olan bienal rüzg^arı keşke şehrin tüm olumsuzlarını silip süpürse.
Bu şehre en çok sanat yakışıyor çünkü.
Garanti, kadın girişimcilere hizmet veren bankacıları buluşturdu
MEĞER dünyada küçük ve orta ölçekli işletme sahibi kadınlara hizmet veren bankaların “Global Banking Alliance For Women” (GBA) diye bir ağı varmış.
Kadın girişimcilere verdiği destekle bilinen Garanti Bankası bu ağa Türkiye’den dahil olan tek banka.
Dolayısıyla, İstanbul’da önceki gün düzenlenen GBA’nın uluslar arası zirvesine ev sahipliği yapıyor.
Zirvedeki konuşmalardan bir kez daha fark ettik kadınların finansal kaynaklara ulaşması Türkiye’de olduğu gibi pek çok ülkede sorun.
ABD’de sorun, İngiltere’de de, Pakistan’da da.
Ne kadar “gökyüzünün yarısı kadın” desek de kadının ekonomide adı yok.
Girişimci de olsan, CEO’da olsan öyle.
Geçenlerde hangi dergide olduğunu hatırlamıyorum dünyanın en fazla para kazanan CEO’lar listesinde üşünmeden kadınları saydım, sayıları pek azdı.
Garanti Bankası’nın 7 yılda sadece kadınlara sağladığı krediyi merak ediyorsanız 1.8 milyon liraya ulaşmış.
Bienalin ekonomik katkısı
AYLARDAN beri 13.İstanbul Bienali’ne hazırlanan İKSV ekibine bienalin şehrin ekonomisine katkısını sordum.
Yaratıcılığa, şehrin marka değerine katkısı tartışılmaz.
Düşünün ki, dünyaca ünlü Gagosian, Malborough gibi galerilerin patronları, sanat piyasasının kapıştığı ünlü sanatçılar bienal için İstanbul’da.
2015 yılında, Zaha Hadid’in projesiyle 2 bin eserlik Demsa Koleksiyonu’na bir müze kazandıracak olan Çetindoğan çiftinin evindeki partide pek çoğuna rastladık.
Bienal kuşkusuz İstanbul’a uluslar arası sanat piyasalarının kapılarını açıyor.
Ekonomik katkısına gelince...
İKSV’nin 2011 bienalinden sonra gerçekleştirdiği ekonomik etki araştırmasında, bienalin ve yıl içersindeki diğer İKSV kültürel etkinliklerinin şehrin ekonomisine 70 milyon liralık bir katkı sağladığı ortaya çıkmış.
Küçük ve orta ölçekli bir KOBİ’nin yıllık cirosunun ortalama 40 milyon lira olduğunu düşünürseniz hiç azımsanmayacak bir katkı bu.
Paylaş