Paylaş
Hastalandığında yemek yemeyi, ilaç almayı reddediyor. Yüzünü duvara çevirip sessizce ölümü bekliyor. 16. yüzyılda yaşamış bir kadın, 21. yüzyılda hâlâ tartışmakta olduğumuz değerleri geride bırakıp zirveye tırmanmayı başarmışsa onu yakından tanımaya değer.
21. yüzyılda hâlâ kadın-erkek eşitliğini konuşuyoruz. Kadına karşı şiddeti tartışıyoruz. Geride kalan hafta boyunca Hürriyet’in İstanbul’daki “Uluslararası Aile İçi şiddet Konferansı” dahil abartısız her gün bu kapsamda toplantılara katıldım. 25 Kasım “Kadına şiddete Hayır” günü, ardından Türk kadınının seçme ve seçilme hakkı yıldönümü nedeniyle peş peşe geldi bu toplantılar.
Kadınlar cephesinde, özellikle de Türkiye’de her şey kaplumbağa hızıyla ilerliyor. Kadın haklarıyla ilgili yasalarda vaziyet bir adım ileri, üç adım geri. Gazetelerde “kadının insan hakkı” ihlaliyle ilgili haberler ise aynı hızla devam. Ne bileyim...
“Belki yüzyıl daha böyle gideriz” diye karamsarlığa kapılmıyor değilim. İşte bu yüzden iki toplantı arası sıkıştırdığım “Elizabeth: Altın Çağ” filmi ilaç gibi geldi.
“Nihayet” dedim kendi kendime “işte bir kadının mutlak gücü...” Doğru... Cate Blanchett’in oyunuyla müthiş bir I. Elizabeth karakteri çıkmış ortaya.
Yine yakınlarda İngiliz oyuncu Helen Mirren’i de aynı rolde seyrettiğimde aynı şeyi düşünmüştüm.Cate Blanchett’in de, Helen Mirren’in de oyunculuğuna diyeceğim yok ama I. Elizabeth’in de kişi olarak iyi bir malzeme sağladığı kesin.
ZEKA VE TUTKUYLA BİÇİMLENMİŞ BİR HAYAT
1558’de tahta çıktığında I. Elizabeth henüz 25 yaşında. 3 yaşında iken annesi Anne Boleyn, babası VIII. Henry tarafından öldürülmüş. Kadın peşinde koşarken kendisiyle ilgilenmeyi pek de aklına getirmeyen babasının dikkatini zekâsıyla çekmeyi başarmış küçük Elizabeth. Zekâ, duyarlılık, kırılganlık ve azim hepsi bir arada. Tutkuyla birlikte.
I. Elizabeth büyük tutkular yaşayan bir kadın. “Elizabeth: Altın Çağ” filminde tutkusu maceraperest, kaşif Sir Walter Raleigh’e yönelik.
Yeri geldiğinde dişiliğini ön plana çıkartmayı, erkeğin omzuna yaslanmayı seviyor. Erkeklerle aklıyla yarışmayı da. Ülkesini uzun yıllar boyunca 20 kişilik özel bir konseyle yönetiyor.Ancak hiçbir zaman konseyin üyeleriyle aynı anda değil, teker teker görüşüyor. Zira hepsinden değişik fikirler alıp, tartacak ve kararını tek başına alacak.
SEVGİLİSİ OLAN ERKEKLER YA MACERAPEREST, YA EVLİ
Tutkularına dönersek hayatının büyük aşkı evli olan Lord Leicester. Lord Leicester ölene kadar kraliçenin hayatında hep var.
I. Elizabeth ilerleyen yaşlarında kendinden hayli genç olan, Lord Leicester’in üvey oğlu Earl of Essex’e tutuluyor. Hayatının bu bölümü Helen Mirren’in filminde anlatılıyor. Altın Çağ’da şöyle diyor “İlgimi çeken erkek bana asla uygun olmayanı...”
Ya evli, ya maceraperest ya çocuğu yaşında. Onlara sığınıyor, danışıyor ama son kertede hep kendi bildiğini okuyor. Erkekler dünyasında esasında yalnız bir kadın.
Ölümü de yalnız oluyor. Hastalandığında yemek yemeyi, ilaç almayı reddediyor. Yüzünü duvara çevirip sessizce ölümü bekliyor.
16. yüzyılda yaşamış bir kadın, 21. yüzyılda hâlâ tartışmakta olduğumuz değerleri geride bırakıp zirveye tırmanmayı başarmışsa onu
yakından tanımaya değer.
Paylaş