Paylaş
İstanbul’u sular basmadan, insanlar şehrin ortasında sel sularında kulaç atmadan çok önce görüşmek için sözleştiğimiz İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, “Bu tür sel felaketleri dünyanın yeni normali” diyor.
“Dolayısıyla medyaya yansıyan ‘32 yılda bir görünen bir felaket’ gibi söylemler yanlış. İklim değişikliğiyle ilgisi olmayan söylemler bunlar” diye ekliyor.
Dünyanın yeni normalini şöyle açıklamak da mümkün:
Aşırı sıcakların ardından aşırı yağış ve aşırı kuraklık.
Peki İstanbul gibi bir megakent bu “yeni normale” nasıl ayak uyduracak?
Dünya nüfusunun yüzde 54’ünün yaşadığı kentlerin küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 70’inden sorumlu olduğu göz önüne alınırsa İstanbul tehlikeli gidişe dur demek için payına düşen sorumluluğunun altından nasıl kalkacak?
Sabancı Üniversitesi çatısı altındaki İPM geçtiğimiz ay, bunun ipuçlarını veren “İklim İçin Yeşil Ekonomi Politikaları” Raporunu yayınlamıştı.
Raporun altı yazarından biri olan Şahin ile bu çalışmayı konuşmak sel felaketinden sonra daha anlamlı elbet.
Zira rapor “Nasıl Bir Kent”, “Nasıl Bir Enerji Sistemi”, “Nasıl Bir Toprak Kullanımı” gibi soruların cevaplarını veriyor.
DÖNÜŞÜMDE FIRSAT KAÇTI
Çevresindeki ormanları kesilen, küçücük bir yeşil alanına dahi göz dikilen, acımasızca ve hızla “Dubaileşme” yolunda ilerleyen, vahşi bir kentsel dönüşümün pençesindeki İstanbul’un bu rapordan çıkartacağı çok ders var.
Şahin, raporun “İklim Değişikliği ve Kentler” bölümünde yer alan, kentler için bazı çözüm önerilerini şöyle sıralıyor:
Akıllı, enerji etkin, pasif binaların ön planda olacağı kentsel dönüşüm ki maalesef başta Kadıköy İstanbul bu fırsatı fena kaçırdı.
Kentsel ulaşımda bisikleti teşvik. Kopenhag kent içi ulaşımda bisikletin payını yüzde 36’dan 2020’de yüzde 50’ye çıkartmayı planlıyor.
Daha çok geri dönüşüm, daha az kentsel atık.
İlla kentsel yeşil alan ve kent içinde tarım arazileri. Çünkü sel felaketinde de gördük ki betonlaşma nedeniyle suyun sızacağı toprak kalmamış.
İşte bu nedenle, kötü şehircilik dediğinizde rahatlıkla şampiyon olacak İstanbul’da son kalan yeşil arazilere ve bostanlarına gözümüz gibi bakmalıyız.
KENT İÇİ TARIM ALANLARI
“Kent içinde tarım alanlarını çoğaltmak zorundayız” diyor Ümit Şahin.
“Hem suyun sızması, hem şehrin bir nebze de olsa kendi kendisini doyurması için bu şart”.
Tüketiciye ulaşmak için fazla kilometre kat etmeyen gıda trendi dünyada giderek yaygınlaşıyor.
Barselona’da şehrin hemen çevresindeki tarlalardan gelen ürünlerin satıldığı manavlar görmüştüm.
İşte bu noktada İstanbul’un çevresindeki bostanları korumak için mücadele verenleri sevgiyle selamlıyorum.
1500 yıllık tarihi Yedikule Bostanları’nın imara açılmaması için bir avuç insanın nasıl mücadele verdiğini hatırlayın.
Yine yanlış hatırlamıyorsam Kasımpaşa’da Piyale Paşa Camii’nin 450 yıllık bostanları iki yıl kadar önce sivil inisiyatif Beyoğlu Kent Savunması ve Arkeologlar Derneği’nin ortak girişimiyle kurtulmuştu.
En son dün yine Beyoğlu Semt Dernekleri’nin açtığı dava sonucu, Gezi Parkı, Fındıklı Parkı ve Roma Bostanı’nın kurtulduğunu öğrendik.
Hava kirliliğini azaltan, “kentsel ısı ada” özelliğini azaltan yeşil alanlara hep sivil inisiyatifler mi kol kanat germek zorunda?
PASİF BİNA NEDİR?
İstanbul hepimizin, sel felaketi de hava kirliliği de yediden yetmişe herkesi etkiliyor.
Şahin’e kentsel dönüşümde ön planda olması gereken “pasif binaları” soruyorum.
1990’lu yılların başından beri Avrupa’da yaygınlaşan “pasif evlerde” enerjinin etkin kullanımı temel alınıyor.
Yüzde 5 ila 10 arasında daha pahalı olan evler, tasarım ve teknolojiyle ev içi ısıtma ve soğutmayı yüzde 90 oranında düşürebiliyor.
Kadıköy’deki vahşi kentsel dönüşümde mantar gibi biten yeni evlerin hangisi “pasif bina” acaba?
Ümit Şahin’in söylediğine göre, pasif bina 2015 yılından beri Brüksel’de zorunlu.
İstanbul’u Barselona, Brüksel gibi şehirlerle karşılaştırmak nafile bir çaba ama bu sel felaketi “yeni normal” olduğuna göre İBB’nin “İklim Değişikliği Eylem Planı” var mı merak ediyorum.
Paylaş