İSTANBUL Sanayi Odası'nın 50. kuruluş yıldönümü ile modacı Bahar Korçan'ın meslekte 10. yılı aynı tarihe rastladı.
Önceki gün Sanayi Kongresi'nin ‘‘Sürdürülebilir Uluslararası Rekabet Gücü için Türk Sanayi Stratejisi’’ panelinden çıkıp Bahar Korçan'ın Maslak Venue'deki 10. yıl defilesine yetiştik.
Sanayi ve moda. Birbirlerine ne kadar uzak görünseler de esasında birbirlerine yakın, belki de kimi zaman birbirini tamamlayan iki sözcük. Bugün nerede olduğumuzu anlamak istiyorsanız, İSO'nun 50. yılında çıkardığı ‘‘Türk Sanayii’’ kitabına bir göz atın, ardından Bahar Korçan'ın kreasyonlarını izleyin. İşte kitaptan bir alıntı: ‘‘2002’de Avrupa'ya satılan 33 milyon televizyonun 8.5 milyonu Türkiye'de üretildi.’’
Bunlar da kongrenin konuşmacılarından Profesör Dani Rodrik'in söyledikleri: ‘‘Türk sanayiinde üretim, katma değer, istihdam ve ihracat Türkiye'nin son 25 yıl yaşadığı olağanüstü makro ekonomik istikrarsızlığa rağmen arttı. Bu bir nevi mucize addedilmelidir.’’
Yine Rodrik'e göre, Türkiye'nin en iyi firmaları ABD'nin ve Avrupa'nın üst düzey firmalarıyla teknoloji seviyesi ve verimlilik alanlarında rekabet edebilecek durumda.
Bugün dünyanın 134 ülkesine sanayi ürünleri ihraç ediyoruz.
Türk sanayinin zaafları yok mu?
Elbet var.
İSO'nun iki günlük kongresinde, çeşitli ağızlardan bunlar da dile getirildi.
Modern ve geleneksel sanayi arasındaki uçurum, haksız rekabet, kalite gibi. Ancak gelin bugün bardağın dolu kısmını görelim.
İSO Başkanı Tanıl Küçük'ün dediği gibi, ‘‘Türkiye'ye en köklü sanayi odasının geçmişi sadece 50 yıl olan bir ülke olarak baktığımızda başardıklarımızın anlamı ve değeri daha iyi anlaşılacaktır.’’
Peki Bahar Korçan modada 10. yılına nasıl girdi?
‘‘Bahar Korçan’’ imzalı giysileri halen Japonya, ABD ve Almanya'da satılıyor.
ABD'de 90, Almanya'da 17, Japonya'da 4 butikte ‘‘Made in İstanbul’’ damgasını taşıyan giysilerini bulmak mümkün. ‘‘Made in Turkey’’ değil ‘‘Made in İstanbul.’’
‘‘Çünkü’’ diyor Bahar Korçan‘‘Ben bu şehirden besleniyorum. Şu şehrin giysilerim gibi dünyada bir marka olmasını istiyorum.’’
Bahar Korçan'ın şirketi KOBİ'leşmiş ve önümüzdeki yıl İngiltere ve Kanada pazarlarına girmeye hazırlanıyor.
Paris'teki evlerde yayınlar Beko marka televizyonla izleniyor. Berlin'de Bahar Korçan - Made in Turkey giysisiyle partiye gidiliyor.
Hálá Türkiye'siz bir Avrupa mı diyorsunuz?
Gerçekten Avrupa'yı istiyor musunuz
AVRUPA yazılı, sözlü basını haftalardan beri Türkiye'ye kilitlendi biliyorsunuz.
Dün Kopenhag ile ilgili son haberleri yakalamak için uğraşırken Fransız televizyonunda yine bir Türkiye tartışması. Ekranda iki kişi.
Biri, iki hafta önce Le Monde Gazetesi'nde ‘‘Avrupa Türkiye'yi arasına almalıdır’’ diye bir yazı yazan eski başbakan Michel Rocard.
Diğeri geçenlerde ‘‘İstanbul’’ adlı kitabı piyasaya çıkan gazeteci Daniel Rondeau.
Daniel Rondeau, kitabını yazmak için şehri karış karış gezmiş.
Sunucu, ‘‘Bu adam İstanbul'u bu kadar iyi biliyorsa, Türkleri de çok iyi tanır’’ diye düşünmüş olacak ki Rondeau'ya soruyor:
‘‘Peki Türkler gerçekten Avrupalı olmak istiyor mu?’’
Rondeau, belki Türklerin yüzde 80'ninin AB yanlısı olduklarından habersiz, biraz bocalıyor.
‘‘Vallahi onların avukatlığını yapamam ama gördüğüm kadarıyla Türk halkında tüketim, demokrasi gibi özlemler var.’’
Bilmem... Avrupalı olmak sadece tüketim ve demokrasi mi?
Bakan Ali Coşkun’a eğitim sorusu
SANAYİ Kongresi'nin hem açılışında, hem kapanışında hazır bulunan Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'a, kongredeki tek hükümet temsilcisi olarak sayısız soru soruldu.
Bakan kimine cevap verdi, kimini geçiştirdi. Soruların çoğu da Bülent Eczacıbaşı'nın çok güzel konuşmasında dile getirdiği eğitim sorunuyla ilgiliydi.
Özellikle de küçük çocukların, sanayinin gelişimi için şart olan AR-GE'ye yani araştırma geliştirmeye nasıl yönlendirilecekleri merak edildi. Ali Coşkun'un verdiği cevaplardan biri doğrusu benim aklıma takıldı. ‘‘Çocuklar dördüncü sınıftan sonra mesleki okullara yönelebilecekler.’’
Peki sekiz yıllık zorunlu eğitim ne olacak o zaman?