Emmanuelle ya da çıplak kadının hikáyesi

Sylvia Kristel şimdi Amsterdam’da iki odalı kiralık çatı katında yalnız yaşıyor. Artık alkolik ve kokainman değil, çünkü hayatının son on üç yılını geçirdiği ve iki yıl önce kaybettiği şair Freddy De Vree onu vazgeçirmeyi başarmış.

Sylvia Kristel’in yüzü yıllar sonra karşımda. Geçenlerde yabancı bir derginin sayfalarını karıştırırken gördüm onu. Alnında ve gözlerinin etrafında kırışıklarıyla, hafif sarkmış yanaklarıyla Sylvia Kristel.

1970’li yılların ortasında dünyayı sarsan Emmanuelle filminin yıldızı.

O yıllarda 100 milyon kişinin izlediği filmi görmedim.

Ama Emmanuelle’in posteri aklımda.

Uzakdoğu’ya has tahtvari hasır koltuğunda, yarı çıplak oturan uzun inci kolyeli, dantel etekli çizmeli genç bir kız.

Duru güzelliğiyle olağanüstü çarpıcı.

Çıplaklığı asla bayağı değil.

Sylvia Kristel Emmanuelle filmini çevirdiğinde 20 yaşında, bugün ise 53.

Dergilere tekrar konu olmasının nedeni Fransa’da eylül başlarında piyasaya çıkan biyografik kitabı Çıplak.

Sinema tarihinin kült filmlerinden birini çevirmiş Hollandalı bu eski sinema oyuncusunun hayatını, şimdi nerede olduğunu merak edip aldım kitabı.

Çıplak bir çırpıda okunan, sürükleyici bir kitap.

DOLUNAY GECELERİ DANS EDEN ÇOCUK

Sylvia Kristel kitabına çocukluğundan başlıyor.

Utrecht’te anne ve babasının işlettiği otelde çocukluğu pek de mutlu geçmemiş.

İşi başından aşkın alkolik bir anne ve ilgisiz bir babanın üç çocuğundan büyüğü Sylvia.

Dansa meraklı.

Aynalara aşık.

Dolunay gecelerinde evin çatısında tek başına dans eden hayalperest bir çocuk.

Eğitimini bir manastırda, rahibelerin gözetiminde tamamlıyor.

Annesinin teşvikiyle katıldığı Avrupa Televizyon Güzeli yarışmasını kazanıyor.

Güzel yüzü, Emmanuelle Arsan’ın erotik kitabını beyaz perdeye aktarmak isteyen yönetmen Just Jaeckin’in dikkatini çekiyor.

Emmanuelle hiçbir oyunculuk deneyimi olmayan Kristel’in ilk filmi.

Ona şöhretin kapılarını ardına kadar açıyor.

Satır aralarından anlıyoruz ki, Emmanuelle’de şaşırtıcı bir doğallıkla soyunan Sylvia Kristel esasında utangaç.

Rahibe eğitiminin tortusu.

Ekranda fütursuz bir çıplakla seyircinin karşısına çıkan genç kız esasında beğenilmeme, başaramama gibi korkuların pençesinde.

Slyvia Kristel korkularını boğmak için sette şampanyaya sarılıyor.

Daha sonra kokaine alışıyor.

ERKEKLER BEDENİMİ SEVDİ, YÜREKLERİNİ ASLA GÖRMEDİM

Emmanuelle gişe rekorları kırmasına kırıyor ama Sylvia Kristel’e oyunculuk yeteneğini kanıtlayacağı senaryolar asla gelmiyor.

Gerçi kendisi dahi oyunculuk yeteneğinin olup olmadığını bilmiyor.

Hiç de bilmeyecek.

Yakasını bırakmayanözgüven eksikliği nedeniyle.

Avrupa’dan umudunu kesip Hollywood’a doğru yelken açtığı, orada yaşamaya başladığı yıllarda burnunun kemiğini eritecek kadar kokainman.

Arada kendisinden yirmi yaş büyük Belçikalı romancı Hugo Claus’tan Arthur adında bir oğlu olmuş.

Vadim’den Warren Beatty’ye sayısız erkekle yatıp kalkmış.

"Erkekler bedenimi sevdi, onların hayallerindeydim ama yüreklerini asla görmedim" diyor.

Birkaç kez evlenmiş.

Kocalarından biri tüm servetini batırmış.

Kristel, bir star gibi gittiği Paris’ten ve Hollywood’dan günün birinde beş parasız, işsiz Hollanda’ya dönüyor.

Paris, Los Angeles, Saint Tropez ve Hollanda’daki evleri uçup gitmiş.

Peki ya bugün?

Sylvia Kristel nerede? Ne yapıyor?

Amsterdam’da iki odalı kiralık çatı katında yalnız yaşıyor.

Artık alkolik ve kokainman değil, çünkü hayatının son on üç yılını geçirdiği ve iki yıl önce kaybettiği şair Freddy De Vree onu vazgeçirmeyi başarmış.

Birkaç yıl arayla iki kanser atlatmış.

Minik çatı katında Los Angeles’ta iken başladığı resme devam ediyor.

Arada sırada çıktığı şovlardan altı aylık kirasını çıkarttığı zaman mutlu.

Oğlum Arthur yeryüzündeki en kıymetli varlığım. Hayattan bana kalan tek şey diyor.

Kitabın son sayfalarını çevirdiğimde anlıyorum ki, Sylvia Kristel yaşadığı hayattan belki pişman, belki değil.

Ama bir tek şeyden emin:

Emmanuelle’in koltuğunda oturan kız olmak istediği şey değildi.
Yazarın Tüm Yazıları