Dünyada ’tıklanma rekoru’ kıran rapor İstanbul’da açıklandı

SON bir haftadır iki tip e-posta istilasına uğramış durumdayım. Yerel seçim e-postalarıyla ve Dünya Su Forumu’yla ilgili olanlar.

Keşke diyorum yerel seçim ortamında olmasaydık da İstanbul’da dün başlayan 5. Dünya Su Forumu daha fazla gündemimize girseydi.

Esas forum bir yana etkinlikleri de tam bir sanat festivali kıvamında. Resim sergileri, konferanslar, sinema gösterileri.

Uzun yıllar İstanbul Film Festivali’nin yönetmeni olan Hülya Uçansu, "Su ve Sinema Buluşmaları" etkinliğinin uluslararası jüri başkanlığını yapıyor. "Su ve Sinema Buluşmaları" yarışmasına 23 ülkeden 55 film katılmış.

Nereden bakarsanız Dünya Su Forumu, dünya çapında bir olay. Forum sırasında açıklanan BM Dünya Su Raporu internette "tıklanma rekoru" kıran raporlardan biri.

Yeryüzü su kaynaklarını en sağlam istatistiki bilgilerle ele alan etkili bir rapor.

BM’nin 26 kuruluşu tarafından ortak hazırlanan raporu dün Dünya Su Forumu’nda Türkiye’de iyi bilinen bir kişi açıkladı: GAP eski Başkanı Dr. Olcay Ünver.

BARAJLARIN ARTISI VE EKSİSİ

BM Dünya Su Değerlendirme Programı Koordinatörü olarak Paris’te görevini sürdüren Ünver’e göre, raporun önemi hem hükümetler, hem iş dünyası ve hem sivil toplum örgütleri tarafından ciddiye alınması.

2003 yılından beri üçüncü kez yayınlanan rapor bir başvuru kitabı oluyor. "Bu üçüncü raporun diğerlerinden farkı nedir" diye soruyorum Olcay Ünver’e.

"Diğer ikisi suyun değişik durumlarını, içme, sulama vesaire gibi ele alıyordu. Oysa bu rapor dünyadaki gelişmelerin su üzerindeki etkisini inceliyor. Enerji, gıda, çevreyle ilgili kararlarda suyun doğrudan dikkate alınması gerektiğini vurguluyor" diyor.

Raporun sunduğu bazı çözüm önerileri arasında Türkiye’den üç örnek var.

Bir tanesi, teknolojisini değiştirerek daha az su harcayan bir araba lastiği fabrikası. İkincisi, turizmi gelişmesiyle nesli yok olmaya yüz tutan Caretta Caretta’ları kurtaran WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı).

Üçüncüsü ise çevre, eğitim, sosyal kalkınma gibi şeylere suyu da entegre etmiş olan GAP projesi.

Raporda, Türkiye’de oldukça tartışılan baraj yapımlarıyla ilgili de bir bölüm var. Barajların depolama, kuraklıktan korunma gibi şeyler için gerekli oldukları ancak çevreye ve sosyal yapıya olumsuz etkileri olduğu vurgulanıyor.

Uzun lafı kısası, hükümetler baraj yaparken tüm olumsuzları da göz önüne alıp çözüm üretmek zorunda.

Hasankeyf örneği önümüzde.

Hükümetlerimizin 'baraj fetişizmi' varmış

AYAK fetişizmini filan duymuştum ama "baraj fetişizmi" ilk defa karşıma çıkıyor. 5. Dünya Forumu’ndan bir iki gün önce Tütün Deposu’nda yapılan İstanbul Su Mahkemesi’nin kararlarını okurken gözüme çarptı.

Heinrich Böll Vakfı ve Latin Amerikan Su Mahkemesi’nin desteğiyle yapılan İstanbul Su Mahkemesi’nin jüri başkanlığını oyuncu Pelin Batu yapmış.

Sivil toplum örgütlerinin davacı oldukları mahkemede, Hasankeyf, Yusufeli, Munzur vadilerindeki baraj yapımlarına yeşil ışık yakanlar sanık sandalyesindeydi.

Mahkeme jürisinin kararlarını açıklamasından sonra Heinrich Böll Vakfı, İstanbul temsilcisi Ulrike Dufner, "Türk Hükümetleri daima bir baraj fetişizminin kurbanı olmuştur. Birbiri ardına baraj inşa etmek, ekonomik, sosyal ve ekolojik olarak akıl dışı. Türkiye şu anda planlanmış olan sayısız baraj projesiyle dünya sıralamasında en yukarıda yer alıyor" demiş.

"Türk Hükümeti’nin Su Mahkemesi karşısında takındığı tavır bizim açımızdan sorumsuzluk örneğidir" diye ilave etmiş.

İlahi Ulrike Hanım...

Bırakın seçim dönemini, normal zamanlarda bile Türkiye’de hangi bakan, hangi yetkili takacak İstanbul Su Mahkemesi’nin kararlarını?

Su ticari meta mı değil mi

HILLARY Clinton’ın televizyonlarımızda boy gösterdiği gün Fransız TV5 Kanalında Fransa eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand’nın eşi Danielle Mitterrand’ı da izlediğimi yazmıştım.

Hillary ne kadar uzlaşmacı ise Danielle o kadar radikaldi. Suyun asla ticari bir meta olamayacağın söylüyordu.

Dünya Su Konseyi’nin de suya meta gözüyle baktığı için böyle gördüğü İstanbul Su Forumu’nu boykot edeceğini söylüyordu.

Danielle Mitterrand İstanbul’a gelmiş olsaydı, kuşkusuz forumun aleyhine gösteri yapan, 40 örgütün oluşturduğu "Suyun Ticaretleştirmesine Hayır" platformunun bayraktarlığını yapardı.

Dün gösteri yaparken polisin biber gazına maruz kalanların ve tutuklananların arasında olur muydu bilemem?

Suyun ticari bir meta olup olmadığı tartışmaları nicedir devam ediyor. Bazıları yukarıda platformun üyeleri gibi suyun bir hak olduğu ve satılamayacağı görüşünde. Kimileri ise "suyu ticari bir varlık olarak görmek verim ve etkinliğini arttırır" diyor.

Düşünce hayatımızın "atom karıncası" Arge Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden ikinci gruba dahil.

Dünya Su Forumu nedeniyle kaleme aldığı "Su ve Küresel Yönetişim" yazısında, "pazar dengeleri, suyun miktarını, kalitesini ve verimliliği artıracak yaratıcılığı ortaya çıkartacaktır" diyor.

Argüden bir de "küresel su vergisi" önerisini getiriyor.

Buna göre, suyu fazla tüketenlerden vergi alınıp güvenli suya erişimi olmayanlar (her beş kişiden biri) için harcanmalı.

Bu bana harika fikir gibi geldi.
Yazarın Tüm Yazıları