Paylaş
Türkiye olmadan asla
Bagatelle Paris'te Boulogne Ormanı'nda, bahçelerin içersinde kaybolmuş bir küçük şato. Mücevher gibi işlenmiş şatonun sahibi, giyotinde can veren Fransa Kralı 16.Louis'nin uçarı kardeşi Artois Kontu.
Henüz 20 yaşında iken kendisi gibi havai yengesi Kraliçe Marie Antoinette ile bahse girerek tam 66 gün içersinde ‘‘ıvır zıvır’’ anlamına gelen Bagatelle'i dönemin ünlü mimarı Beranger'e yaptıran Artois Kontu aynı zamanda 18. yüzyılın sonunda Paris'te 'Türk Rüzgarı' estiren kişi.
Rivayete göre, Artois Kontu Paris'te o dönemlerde Kanuni Sultan Süleyman'ın yaşamından esinlenerek sahneye konan bir piyesten müthiş etkilenerek 'Türk zevkini' yaşamına yansıtmış.
Türk sevdalısı Artois Kontu'nun şatosunun ‘‘Osmanlı Sanatı'nda Çiçekler ve Bahçeler’’ Sergisine ev sahipliği yapması tesadüf değil elbette.
Kapıdan girdiğinizde önce içinde mavi, yeşil muhabbet kuşlarının bulunduğu dev bir kafesle karşılaşıyorsunuz. Muhabbet kuşlarının Topkapı Sarayı'nda önemli bir yeri var. Gizli konuşmaların kimse tarafından duyulmaması için en iyi çare muhabbet kuşlarının cıvıltılarıymış. Sultanın fısıltı halinde konuşacak hali yok ya...Topkapı'nın her bir yanı bu yüzden kafeslerle doluymuş. Kafes hikayesini sergiyi düzenleyenlerin ne kadar ince düşündüklerini anlatmak için yazdım. Sergideki parçalar aslında hepimizin aşina olduğu şeyler ama sunuluşu o denli zarif ki... Osmanlıların çiçeklere ve bahçelere olan düşkünlükleri o dönem seyyahların kaleminden sergilenen parçaların yanına iliştirilmiş.
Sergi, Versailles Sarayı'ndaki ‘‘Topkapı Hazineleri’’ sergisinin yanında oldukça mütevazı ama yine etkileyici. Ancak sergiyi gezen bizler için esas etkileyici olan ziyaretçilerin anı defterine yazdıkları. Kimi bunca zerafet karşısında nasıl etkilendiğini, en kısa zamanda ülkemizi görmek istediğini yazmış. Kimi ‘‘Bunca güzelliğin, doğa sevgisinin yaşandığı bir ülkenin sürekli istikrarsızlığın pençesinde olması ne acı’’ demiş. ‘‘Sergi bir harika. Türkiye'nin modern sanatçılarını da tanımak istiyoruz’’ diye yazanlar da var.
Sergiyi gezerken iki şey farkediyorum.
Birincisi, turizm beklentilerimizde kötü bir darbe yediğimiz dönemde böyle bir tanıtımın ne denli önemli olduğunu.
İkincisi Avrupa ile Türkiye arasındaki aşk ve nefret ilişkisi. Yani ‘‘ne senle, ne sensiz’’.
Avrupa Osmanlı'yı hayranlıkla karışık bir korkuyla izlemiş hep.
Hasta Adam döneminde komplolar peşinde koşmuş. Şimdi ise birliğe dahil etmek için gönülsüz belki de kararsız. ‘‘Ortadoğu'nun Tarihi’’ kitabının yazarı Peter Mansfield'in dediği gibi, Türkiye'nin ve Avrupa'nın kaderleri birbirlerine bağlı.
Paylaş