YAŞAR Holding cesur bir karar aldı. Balık çiftlikleriyle ilgili tartışmaların her gün yeni bir boyut kazandığı günlerde kalabalık bir gazeteci grubunu davet ederek, Çeşme Ildırı’daki balık çiftliklerini gezdirdi.
Modern bir balık çiftliğinin nasıl olması gerektiğini böylelikle gözlerimizle gördük.
Öyle bir çiftlik ki, Norveç’ten transfer en son teknolojiyle, balıklar denizaltına yerleştirilmiş kameralarla izleniyor.
Ne kadar yem yuttuklarına kadar her şey kontrol altında.
Yaşar Holding Tarımsal Üretim Başkan Yardımcısı Hasan Girenes, "Kafeslerdeki çipuralara, levreklere dört dörtlük bir pansiyon hizmeti veriyoruz" diyor.
Balıkların pansiyon serüveni kıyıdaki "Pınar Deniz Ürünleri" tesislerinde başlıyor.
Yumurtalardan çıkan larvalar "kuluçkahanelerde" besleniyor.
Daha büyük olduklarında ise "denizaltı kameralı" çiftliğe.
Gönül rahatlığıyla diyebilirim ki, kıyıdan 1000 metre açıklardaki çiftliği gezerken ne bir tek balık ölüsüne rastladık, ne de deniz kirliliğine.
Zaten çiftliklerin bulunduğu deniz suyunda sürekli analizler yapılıyor.
"Pınar Deniz Ürünleri"nin ilk çiftliği 1985 yılında kurulmuş.
Hasan Girenes, "Deniz suyu 20 yıldır aynı berraklıkta, kristal gibi" diyor.
Demek ki, balık çiftliği gerektiği modern teknikle kurulduğu, sürekli denetlendiği takdirde çevre için bir sorun yok.
YILDA YÜZDE 15 BÜYÜYOR
Şimdi gelelim meselenin esasına.
"Kültür balığı" yerine kendi ortamında yetişmiş balıkla beslenmeyi. Kim istemez?
Ama dünyada da, Türkiye’de gerçek farklı.
Balıkçılık, Marmara’da, Akdeniz’de, Okyanuslarda ve her denizde alarm veriyor.
Dünya denizlerindeki balık rezervleri hem aşırı avlanma, hem kirlilik nedeniyle son 20 yıl içersinde düşüşte.
Dolayısıyla "kültür balıkçılığı" çıkışta.
Bugün dünyada tüketilen balığın yüzde 45’i "kültür balığı".
Bu da 48 milyon ton demek.
FAO’nun (BM Gıda ve Tarım Örgütü) raporuna göre, denizlerdeki rezervler azalmaya, bazı balık türleri yok olmaya devam edecek.
Dünya nüfusuna 2 milyar kişinin ekleneceği 2030 yılında, bugünkü gibi balık tüketildiği takdirde yılda ek 37 milyon balığa ihtiyaç olacak.
FAO "Bunu karşılamanın tek yolu kültür balıkçılığıdır" diyor.
Niye balık çiftliklerine mahkum olduğumuzu anlatabildim mi?
Yine FAO’nun raporuna göre, "kültür balıkçılığı" sektörü 1970’li yıllardan beri yılda yüzde8.8 ile en hızlı büyüyen gıda sektörü.
Türkiye’ye dönersek, Hasan Girenes’in verdiği rakama göre, bu sektör bizde yılda yüzde 15 büyüyor.
Bu da hiç azımsanacak bir oran değil.
Yeter ki sektöre yol gösterilsin.
Destek mi köstek mi
TÜRKİYE’deki balık çiftliklerinin sayısı 300 kadar.
Bunlar arasında Yaşar Holding dahil sadece 10 tanesi ihracat yapacak kapasitede.
Çevre Bakanlığı’nın "balık çiftliklerinin kıyıdan 1100 metre uzağa taşınmaları" kararı kimilerini zora sokacak mutlaka.
Ancak bu turizm açısından gerekli.
Hasan Girenes’e taşınma maliyetini sordum.
Sadece yeni kafeslerin maliyeti 500 bin Euro tutarındaymış.
Balık çiftliklerinin kurulduğu yerler, yani deniz, İl Özel İdareden kiralanıyormuş.
Ancak Girenes’in verdiği bilgiye göre, kira bedeli Avrupa’ya göre 6-7 kat fazla.
Avrupa Birliği’nin balıkçılığa ayırmış olduğu fonları da hesaba katarsanız Türkiye’nin örneğin komşusu Yunanistan ile rekabet etmesi güç.
Nitekim, 11 milyonluk Yunanistan denizde yılda 200 bin ton balık yetiştirirken, bizde onca gürültü patırtıya rağmen yetiştirilen "kültür balığı" sadece 75 bin ton.
Oysa planlı, programlı, denetimli yapılsa herkes kárlı çıkacak.
Hem ekonomiye katkı olacak, hem genç nesiller bol proteinle beslenecek.
Selçuk Yaşar’ın hükümete çağrısı:
Su ürünleri stratejisi oluşturun
YAŞAR Holding’in Onursal Başkanı Selçuk Yaşar ile hiç tanışma fırsatım olmadı.
Ama onunla ilgili okuduklarımdan, Yaşar Holding Yönetim Kurulu Başkanı kızı Feyhan Kalpaklıoğlu’nun anlattıklarından onun gerçek bir vizyoner olduğunu biliyorum.
Türkiye’de hep ilklere imza atmış.
İlk ambalajlı süt, ambalajlı et, Türkiye’nin ilk tatil köyü Altın Yunus, ilk "kültür balıkçılığı".
Selçuk Yaşar, 22 Temmuz seçimlerinden sonra yani tam bir yıl önce hükümete çağrıda bulunmuş.
Çağrısında, önce kültür balıkçılığının ekonomik önemine değiniyor.
Ardından, Türkiye’nin bu konuda ne yapacağını bilemediğini belirterek "Ülkemizde tıpkı Norveç’te olduğu gibi bir su ürünleri politikası ve stratejisi oluşturulmalıdır" diyor.
Geçtiğimiz haziran ayında yayınlamış olduğu kitapçıkta ise Türkiye’de "Tarım ve BalıkçılıkBakanlığı" kurulmasını öneriyor.
Üç yanı denizle çevrili ülkemizde, denizle ilgili son dönemlerde yaşanan gelişmeleri ? tersanelerden balık çiftliklerine- göz önüne alırsanız böyle bir bakanlık kesinlikle gerekli.
Selçuk Yaşar böyle bir bakanlığın bulunduğu ülkelerden bazılarını da sayıyor:
Fransa, Danimarka, İspanya, Portekiz, Rusya.
Yaşar, turizme hizmet edemeyecek durumda olan, ıssız, verimsiz, kayalık arazilerin kıyılarını "kültür balıkçılığına" açmayı da öneriyor.
Önerdiği yerlerin uydudan çekilmiş fotografları bile var kitapçığında.