Derviş ve Wolfowitz’den çağrı: Zenginler kesenin ağzını açsın

KEMAL Derviş, Birleşmiş Milletler (BM) Kalkınma Fonu Başkanı.

Bir zamanlar ABD’nin şahin politikacıları arasında yer almış olan Paul Wolfowitz Dünya Bankası’nın başında.

Ann Veneman, Türkiye’de "Kızlar Okulu" kampanyasının sponsorlarından UNİCEF Başkanı.

Harukido Kuroda, Asya Kalkınma Bankası Başkanı.

Antonio Guterres BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Başkanı.

Dünya Ticaret Örgütü Genel Direktörü Pascal Lamy gelmemiş.

Onun yerine Mozambik’in Devlet Başkanı Armando Guebuza.

Davos’taki yemekli toplantının başlığı "Uluslar arası Yeni Liderlerle Tanışın?"

Yukarıda saydıklarımın hemen hemen tümü görevlerinein başında henüz bir yılı tamamlamamış.

Aynı masada, yanımda Kemal Derviş, karşımdaki masada ise Guebuza ile Wolfowitz var.

UNICEF’in masasında ise hayır işlerine gönül vermiş Belçika Prensi ve Prensesiyle, Norveç Prensi.

Geçtiğimiz aylarda İstanbul’da karşılaştığım Asya Kalkınma Bankası’nın Başkanı Kuroda sözü alıyor.

Asya’nın genelde iyi gittiğini, ortalama yüzde 7’lik bir büyüme hızı olduğunu söylüyor.

Elbet Çin ve Hindistan’ın Afganistan, Kamboçya, Pasifik’teki küçük adalardan çok daha hızlı büyümeleri bir sorun.

Diğerleri de tsunami, deprem gibi felaketler ancak genelde Kuroda iyimser.

İkinci söz Kemal Derviş’te.

Göreve gelmeden tam iki hafta önce "Milenyum" hedefleri belirlenmiş.

Yani dünyadaki açlığı, yoksulluğu azaltmak hedefleri.

UNDP bu hedefin, orkestranın şefi.

Dünyanın zengin ülkelerinin verdikleri sözler var.

Derviş diyor ki "Milenyum hedefi, Bono’nun başını çektiği akımla ortaya bir enerji çıktı. Bunun yok olmaması gerek. Zenginler verdikleri sözleri tutmalılar."

Derviş’in söylediği başka önemli bir şey ise BM’nin yeniden inşası, 21. yüzyıl gerçeklerine göre reformlar yapması.

Bu arada bir parantez açıyorum.

Derviş’in reform meselesine değinmesi, UNDP’nin başına getirildiğinde reformların önünü açacağı yolundaki iddialara güç kazandırıyor.

Akşam yemeğindeki "yeni liderlerin" teker teker yaptıkları konuşmaların hepsine yer vermem mümkün değil.

Bu yüzden Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz’e geçiyorum.

BANKANIN ÖNCELİĞİ AFRİKA

Wolfowitz
yemeğe biraz geç kalmasını şöyle bir anekdot ile açıklıyor:

"Hırsızlar bankayı soymuşlar. Neden soydunuz sorulunca ’çünkü para bankadaydı’ cevabını vermişler. Ben geçiktim çünkü Gates Vakfı’ndaydım."

Para nerede, Wolfowitz orada anlayacağınız.

Peki ne diyor Dünya Bankası Başkanı?

Bankanın önceliğinin Afrika olduğunu söylüyor.

Kara Afrika’da günde 1 dolarla yaşayanların sayısı 1981 yılında 164 milyon iken, 2002 de 303 milyon olmuş.

Savaşlar, AIDS, diğer hastalıklar.

Dünya Bankası’nın bir "Afrika Eylem Planı" var.

15 ülkede ücretsiz ilk öğrenim, yol, enerji ve diğer alt yapıya fon ayrılması plan dahilindeki şeyler.

Plan için ilk yıl 1.8 milyar dolar, ikinci yıl 2.8 milyar dolar ayrılmış.

Ayrıca "bağışcı" ülkelerin vermeyi vaad ettikleri 2.5 milyar dolar da var.

Wolfowitz, "Zenginlerin yardımıyla Afrika’yı kalkındırmalıyız" diyor.

"Ama yoksul ülkeler de gelen yardımları verimli ve şeffaf bir şekilde kullanmanın sorumluluğu içersinde olmalı" diye ekliyor.

Wolfowitz’e en anlamlı cevap Mozambik Devlet Başkanı Armando Guebuza’dan.

"Biz Afrikalılar için en önemli şey öz güven ve öz saygımızı geliştirmek. Afrika, Afrikalıların katkısı olmadan gelişemez. Kültürümüzü unutmadan ama ona dünyayla rekabeti sağlayacak yeni unsurlar katarak gelişmek."

Başkanın konuşması gerçekten anlamlıydı.

Erdoğan: Gel sana bir sarılayım Muhtar

DAVOS’un bu yılki hararetli konulardan biri enerji, diğeri de iş piyasası.

Yeni iş alanları neler olacak? Geleceğin iş piyasında yeni teknolojilerin, yaratıcılığın, inovasyonun yeri ne olacak? Bu ve bu gibi sorular çeşitli oturumlarda tartışılıyor.

İlk gün katılıp, yazmaya fırsat bulamadığım "Geleceğin İş Alanları" oturumunda mesela ABD Çalışma Bakanı Elaine L. Chao ilginç noktalara değinmişti.

ABD’de daha sofistike becerilere sahip ve daha yüksek eğitimli kişilere yeni iş alanları açılıyormuş.

Ancak bunun yanı sıra sağlık, inşaat sektöründe açık varmış.

İnşaat sektöründe olanların sadece yüzde 60’ı aradıkları vasıflara uygun işçi bulabiliyormuş.

Özel sektör ve kamu meslek eğitimine giderek fazla yatırım yapıyormuş.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir buçuk günlük Davos ziyaretinde Kongre Merkezi’nde katıldığı tek toplantı da işte bu "iş dünyası" toplantıları kapsamında.

Türkiye’nin ekonomisini anlatarak açılış konuşmasını yapan Başbakan Erdoğan’ın bir yanında Hindistan Planlama Komisyonu Başkan Yardımcısı Montek Ahluwalia, diğer yanında ABD Ticaret Bakanı Carlos Guitterez var.

En sonundaki koltukta ise Siemens CEO’su Klaus Kleinfeld.

Moderatör Günter Verheugen.

Dinleyiciler arasında daha Coca-Cola’nın en tepesine tırmanarak, CEO Neville Isdell’in arkasından "ikinci adam"lığa yükselen Muhtar Kent var.

Toplantı bittikten sonra Muhtar Kent ile karşılaşan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, "Seni Başbakan’a götüreyim" diyor.

Karşısında gazetelere "müthiş Türk" diye geçmiş olan Muhtar Kent’i gören Başbakan Erdoğan’ın tepkisi şöyle: "Gel sana bir sarılayım."

Türkiye ’bağışçı’ ülke oldu

KEMAL Derviş "zenginler sözlerini tutsun" diyor ama bir yandan da "bağış" mekanizmasına yeni bir soluk getirilmesini savunuyor.

Derviş’in savunduğu şey sadece zengin ülkelerin değil orta halli ülkelerin de bağışcı durumuna gelmesi.

"Bağışcıların bir blok halinde olmaları iyi değil. Çeşitlilik gerek" diyor Derviş ve Türkiye örneği gösteriyor.

Meğer Türkiye birkaç yıldan beri "bağışcı" ülke durumuna geçmiş.

BM’nin çeşitli organlarına yılda yaklaşık 3 milyon dolar veriyormuşuz.

Hatta bu miktar bu yıl daha da artmış.

Wolwofitz ise bağış paralarını, yardımları koordine edecek uluslar arası bir kurumun oluşturulması gerektiğinde.

Dünya Bankası harcamalarının sürekli soru işaretlerine yol açması yüzünden olsa gerek Wolwofitz böyle bir şey düşünmüş.

"Uluslararası yardım fonu yöneticiliği" gibi bir şey anlayacağınız.

Davos Clinton’suz asla olmaz

ABD Başkanı Bill Clinton nihayet geldi.

Dün öğle saatlerinde Kongre Merkezi’nde Dünya Ekonomik Forumu’nun Başkanı Klaus Schwab’ın karşısına oturdu, dünyayla ilgili görüşlerini paylaştı.

Clinton’ın dünyanın gidişiyle ilgili kaygıları ne?

İklim değişimi, yoksulların global topluma entegre edilmemeleri, dinsel ve kültürel farklılıların giderek ön plana çıkartılması.

Sokaktaki insanın kendisini "global bir toplumun" parçası olarak hissetmesi gerek diyor Clinton.

Bir de itirafta bulunuyor başkanlık dönemiyle ilgili.

"Başkan olduğunda kimi zaman hoşlanmadığın insanlarla da konuşursun. Keşke diyorum, politikalarını tasvip etmediğim insanlarla daha fazla yüzyüze görüşseydim, onları anlamaya çalışsaydım. Hata etmişim."

Clinton hep aynı Clinton.

Hem kendisini, hem çevresini sürekli sorgulayarak doğru yolu bulmaya çalışan dolayısıyla bilgelik yolunda ilerlemeye devam eden biri.

Baktım bu arada geçen yıl bileğinde olan kırmızı mavi iplik bilezik aynı yerinde.
Yazarın Tüm Yazıları