Fransız Haber Ajansı'nda bizzat gördüm haberi.
Tanaka'nın 13 saatlik tren serüveninden bir, iki gün sonra Ulaştırma Bakanı
Oktay Vural, 2002 hedefleri arasında, Ankara-İstanbul yolculuğunu 3-4 saate indirecek demiryolunu rehabilitasyon projesini de sayınca İspanya Büyükelçi
Manuel de la Camara'yı aradım.
Daha önce değindiğim projeyi hatırlatmakta yarar var.
1998 yılında, İspanya ile Türkiye imzalanan protokole göre, İspanyol Hükümeti altyapı projeleri için düşük faizle kredi vermeyi taahhüt ediyor. Kredinin 322 milyon Euro'luk bölümü, açılacak ihaleye İspanyol firmaların da katılması koşuluyla
‘‘hızlı tren’’ projesine ayrılıyor.
İhale 2000 yılı Kasım ayında yapıldığı halde Hazine onayını vermiyor.
Milyonlarca kişiyi ilgilendiren proje aylardır sürüncemede.
Kredinin süresi 28 Mart 2002'de sona eriyor.
Bu yüzden İspanyollar telaşlı.
Daha önce görüştüğüm, TCDD Genel Müdürü
Vedat Bilgin, ayağımıza gelen
ucuz kredi fırsatının asla kaçırılmaması gerektiği görüşünde.
Türkiye'yi sonbahar aylarında ziyaret eden İspanya Başbakanı
Aznar konuyu Başbakan
Ecevit'e açıyor. Başbakan Meclis'te projenin gerekli olduğuna inandığını söylüyor.
Neticede önceki gün, Büyükelçi
Manuel de la Camara, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı
Kemal Derviş ve Hazine yetkilileriyle biraraya geliyor.
Hazine bu görüşmede, bazı yeni teknik düzenlemeler yapılması koşuluyla nihayet onay vaadinde bulunuyor.
Elçi
de la Camara ‘‘Önümüzdeki bir, iki hafta içerisinde tüm sorunların giderileceğini ve projenin start alacağını umut ediyorum’’ diyor.
Doğrusunu isterseniz ben de umut ediyorum.
Çünkü yabancı ajanslarda Japon bakan
Makiko Tanaka'nın 13 saatlik tren yolculuğu gibi haberler görmek istemiyorum bu bir.
İki, her Türk vatandaşının 21. yüzyılda Ankara-İstanbul tren yolculuğunu 3 saatte yapmak hakkına sahip olduğuna inanıyorum.
Üç, Ankara-İstanbul hızlı tren hattı gerçekleştiği takdirde, demiryolu ağının ülke çapında yenileneceğini ve yaygınlaşacağını hayal ediyorum.
Belki o zaman karayollarındaki yığılma nedeniyle meydana gelen o korkunç trafik kazaları azalacak. Belki o zaman kar yağdığında, ıspanağı 2 milyona değil de makul bir fiyata satın alabileceğiz.
Türkiye'nin tanıtımı için 11 firma yarışıyor
ANKARA'da Bilkent Oteli'nde bugün, yarın ve pazar günü Türkiye'nin yurtdışında tanıtımını üstlenecek 11 firma yarışıyor.
Turizm Bakanlığı'nın tanıtım ihalesine katılan 100'e yakın firmadan elene elene sadece 11 firma kalmış.
Bunların arasında tek Türk firması, geçtiğimiz 2 yıl Avrupa'nın önde gelen ülkelerinde
‘‘Hayatın Ritmini Türkiye'de Hisset’’ kampanyasını yürüten Dream Desing Factory yani DDF.
DDF, bu kampanya ile
Sky Channel,
Spiegel gibi medya organlarından
‘‘en iyi reklam’’ ödüllerini almış.
İspanya modelinde olduğu gibi 5 yıllık bir tanıtım stratejisi hazırlayan DDF'nin hareket noktası
''süreklilik'' ve
‘‘marka değerinin artırılması.’’
İstanbul'un marka olması projesinin arkasında da esasında DDF var.
2002 yılında ise hedef Türkiye'nin farklı 6 destinasyonunun markaya dönüştürülmesi. Her birinin sloganı da ayrı olacak.
Bu arada Turizm Müsteşarı
Savaş Küce'ye 2002 tanıtım bütçesini soruyorum.
50 milyon dolarmış. Küçük bir hatırlatma, bu rakam İspanya'da 500 milyon dolar.
Zaten
Savaş Küce de
‘‘Turizmin birinci gelir kaynağı olmasını istiyorsak hükümetin, tanıtım, altyapı ve teşvik için buna 450 milyon dolarlık bir bütçe ayırması gerekir’’ diyor.
Peki bu yıl beklenen turist sayısı?
‘‘Hedef 14 milyon turist ve 9,5 ila 10 milyar dolarlık gelir..’’
Yeni bir 11 Eylül vakası olmasın diye küçük bir duayı da unutmayın.
Osman Durmuş'a Avusturya'dan mektup
20 yıldan beri Hürriyet'i yurtdışından izleyen bir okuyucum Doçent. Dr.
Cemil Yaman nostalji ağır basınca memleketine dönmeye karar veriyor.
2001 yılında Viyana Üniversitesi'nden jinekoloji doçenti olmuş. Makaleleri dünyanın en gözde tıp dergilerinde yayınlanmış. Türkiye'de ihtisasının geçerliliğini öğrenmek için Sağlık Bakanlığı'nı arıyor.
Bakanlıktan aldığı cevap ilginç: 9 ay süreyli bir ünversite hastanesinin, üroloji, patoloji, anestezi gibi çeşitli bölümlerinde çalışması gerekiyor.
Yaman ‘‘İnternette www.pub.med sitesinde doktorların çalışmalarının kontrol edilebileceği bir devirde bu uygulama son derece gereksiz. Bu koşullarda Türkiye'ye dönmem zorlaşıyor. Mutlaka başka doktorlar için de durum böyledir. Sağlık Bakanlığı yurtdışındaki doktorları kazanmak istiyorsa bu uygulamayı değiştirsin’’ diyor. Bakan
Osman Durmuş'a duyurulur.
THK ile dericiler arasında diyaloğa doğru
GEÇEN hafta bu sütunlarda yer alan
‘‘Türk Hava Kurumu'na şeffaflık çağrısı’’ yazısı üzerine kurumun Genel Başkanı, Korgeneral Hava Lojistik Komutanı
Ertuğrul Karakuş aradı. Hafta içersinde birkaç kez konuşma fırsatını bulduğum
Karakuş, kurumun kapısının ve deri ihalelerinin herkese açık olduğunu söyledi, ayrıca bir açıklama gönderdi.
Tümüne burada yer veremeyeceğim açıklamanın özeti şöyle:
‘‘THK her Kurban Bayramı'nda yüzlerce deri müteahhiti ile ahenkli bir şekilde çalışmaktadır.THK'nın Devlet İhale Kanunu'ndan farklı bir ihale sistemi bulunmamaktadır. Deriler dolar bazında ihale edilmemektedir. Açık artırma sonunda fiyatlar, müteahhitlerin verecekleri fiyata göre doğal olarak artabilir. Derilerin bedelleri THK'ya 4 eşit taksitle ödenmektedir. THK'nın deriyi, yurtdışından iki misli daha pahalıya sattığı iddiası asılsızdır.’’
Ankara ile telefon trafiği devam ederken, olumlu bir gelişme oldu ve THK'nın deri ihaleleriyle ilgili bazı rahatsızlıkları olan DESA Başkanı
Melih Çelet,
Karakuş ile önümüzdeki günlerde buluşacakları müjdesini verdi.
Çelet'in
Karakuş'a yapacağı ziyarette kendisine İhracatçılar Birliği deri sektörü başkanı
Mehmet Büyükekşi de refakat edecek.
Çelet'in temennisi, sektörün can damarlarından ihracatçıların da THK derilerinden yararlanması.