Türkiye’nin yeni Edith Piaf’ı olarak ünlenen Sema müthiş sesini bir enstrüman olarak kullanıyor.
Bu günlerde 1900’lü yıllarda İstanbul’un temaşa hayatında yer alan kadınların taş plakları üzerinde çalışıyor. Projesinin adı "Hayat Gülerken Ağlatır".
İstanbul’da Haliç kıyılarındaki Fener semtinde Bulgar Kilisesi’ninhemen yanı başında, özenle restore edilmiş bir tarihi bina var. "Kadın Eserleri Kütüphanesi"ne ait.
Bizans dönemlerinden kalmış. Dışardan bakınca öyle pek etkileyici değil. Ancak kırmızı tuğlalarla örülmüş iç mekan yarı kubbemsi şekliyle büyüleyici.
"Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı" yaklaşık 18 yıl önce kuruldu.
Kadına dair 10 binden fazla eser, bilgi ve belge barındıran binaya şimdiye kadar adım atmamış olmam büyük bir kayıp.
"Kadın Eserleri Kütüphanesi" uzun yıllardan beri kadınların tarihine ışık tutan çok özel ajandalar hazırlıyor.
"Kadın Heykeltıraşlar", "Kadın Karikatüristler", "Kadın Sinemacılar" gibi.
Öyle ajandalar ki her biri arşiv değerinde.
Bu yılki ajandanın konusu "İstanbul Temaşa Hayatında Kadınlar".
Sponsorları da kadın haklarında "dünya şampiyonu" diye bilinen Finlandiya’nın Ankara büyükelçiliği ile Alman Friedrich Ebert Vakfı.
Türban meselesi o denli sıcakken, Başbakan Erdoğan medyaya "Çıplak kadın fotoğrafları koydunuz ses çıkardık mı" diye çıkışmış iken 1900’lü yılların başında İstanbul’da sahneye çıkmış kadınları merak etmemek olur mu?
SARHOŞUM AMA HİÇ RAKI İÇMEDİM
Kanto, tango, operet, fokstrot söyleyerek bir çığır açan yürekli kadınlar.
Düşünün ki, "tango" 1930’ların Almanya’sında "ahlaka aykırı" diye yasaklanmış İstanbul’da ise "altın çağını" yaşıyor.
Silik, siyah-beyaz fotoğrafları ve çoğunlukla az bilinen hayat hikayeleriyle kimler var ajandada?
Efsanevi "Denizkızı Eftalya", Adile Naşit’in annesi Amelya Hanım, kayığa bindi mi sesi Boğaz’ın iki yanında çınlayan primadonna Seyyan Hanım, "Sarhoşum ama hiç rakı içmedim. Aşıkım ama hiç güzel sevmedim" kantosunu söyleyen Şamram Hanım, kantonun yaratıcısı diye bilinen Peruz Hanım, sahneye ilk çıkan Müslüman kadın olduğu düşünülen Seniye Hanım, Direklerarası geleneğinin son büyük seslerinden biri olan ZarifeHanım.
Diğer büyük kantocular gibi Zarife Hanım da unutulmuş, son yıllarını bir ilaç fabrikasında ambalajcı olarak geçirmiş.
TÜRKİYE’NİN EDITH PIAF’I
"Kadın Eserleri Kütüphanesi"nin bu ajandası işte bu öncü kadınlara ve burada isimlerini sayamadığım diğerlerine yeniden hayat veriyor.
Onlara hayat veren bir de "ses" var ajandanın tanıtıldığı gün.
Türkiye’nin yeni Edith Piaf’ı olarak ünlenen Sema.
Sema müthiş sesini bir enstrüman olarak kullanıyor.
Bir röportajda şöyle diyor: "Ben ses çıkartıyorum. Çıkarttığım sesi de kimin gözlerine bakarsam etkilemek için çıkartıyorum. Sesim bir Tanrı vergisi ama onu geliştirmek, eğitmek, sahneye taşımak ayrı ayrı işler."
Sema tam bu günlerde ajandada yer alan isimlerin taş plakları üzerinde çalışıyor.
Projesinin adı "Hayat Gülerken Ağlatır".
O gün eski kırmızı Bizans tuğlalarında çınlayan sesiyle öyle bir tango söylüyor ki önce arkamda oturan bir kadın, sonra ben, sonra yanımdaki arkadaşım ağlıyoruz.
Birbirimize bakıp gülerken ağlıyoruz.
"Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin"nın ajandasını mutlaka alın ve sayfalarını çevirirken mutlaka Sema’yı dinleyin.