Paylaş
Burada kriz sonrası yeni “modellerden”, yeni “sosyal kontratların” gerekliliğinden söz ediliyor.
Her çevreden farklı düzeylerde de olsa değişim talepleri geliyor.
Dün sabah liderlikle ilgili bir oturumda sohbet ettiğim Avrupalı bir işadamı yana yakıla, Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek’in kendi gideceği yerde hükümeti gönderme kararını eleştiriyor.
Demokrasiden nasibini almamış yorgun, yaşlı liderlerden kurtulmak ne zormuş.
Mübarek ve Tunus’tan külçe altınlarla kaçan Zeynel Abidin Bin Ali belki en uçtaki örnekler.
Ama genel duruma baktığınızda iktidardaki siyasilerin pek çoğu vasat, vizyonsuz, yaratıcılıktan uzak.
Halbuki Davos’ta en sık duyabileceğiniz cümle “siyasilere çok iş düşüyor”.
ANAHTAR KİMDE
En son dün sabah sözünü ettiğim “Ortak Paydalar Yaratmak ve Liderlik” oturumunda konuşan Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy yaptığı analizde Avrupa’nın dünyanın geri kalan bölümüyle dayanışma göstermediğini itiraf ediyor.
Avrupalı siyasileri göreve çağırıyor.
Kendi dertlerine düşmüş Avrupalı liderler bu çağrıya kulak verir mi?
Aynı oturumda Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Renault-Nissan’ın CEO’su Carlos Ghosn da var.
Babacan da siyasilerin değişimin önünü açmaları gerektiğini söylüyor.
Liderlerin değişimde nasıl başarılı olacaklarının anahtarı ise iş dünyasından gelen Carlos Ghosn’ da.
Muhtar Kent ile birlikte iş hayatında “kadınların önünü açan erkek” olarak anılan Ghosn liderlerin kadınlara ve çeşitliliğe, farklılığa güvenerek yol alacaklarını söylüyor.
Diyecek yok...
SİYASİLERDEN BIKTIK
Carlos Ghosn’un karizması her zamanki gibi yerinde.
Öyle ki dinleyiciler arasından bir kadın dayanamayıp ayağı fırlıyor.
“Siyasilerin isteksizliğinden, karizma ve yaratıcılık yoksunu olmalarından bıktık. Sizin gibi birilerini istiyoruz. Acaba siz politikacılara ders veremez misiniz” diyor.
Carlos Ghosn, “eyvah yandık” gibilerinden bir söz ediyor.
Ama siyasilere de ders vermekten geri kalmıyor.
“Ne yaparsanız yapın, ne derseniz deyin ama önce buna kendiniz ikna olun, inanın” diyor.
Günü kurtarmak peşindeki hangi siyasetçi bu tavsiyeye uyar merak ediyorum.
Şimşek: Yabancı yatırım 2012’de kriz öncesine döner
DÜNYA Ekonomik Forumu’nun son iki gününe yetişen Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in programı yoğun.
Dün sabah iki oturum arası onu yakaladığımda “Davos’taki genel havayı” nasıl bulduğunu sordum.
Sabahın erken saatlerinde Avrupa Merkez Bankası Trichet, İngiltere Ekonomi Bakanı George Osborne, Bank of America CEO’su Brian Moynihan gibi isimlerle kapalı kapılar ardında bir araya gelen Şimşek’e göre “hava olumlu”.
“Devlet bilançolarında, banka bilançolarında nisbi bir iyileşme var. Toparlanmasının devem edeceği yönünde bir inanç hakim” diyor Şimşek.
Gelişmekte olan ülkelerin makro ekonomik temellerinin sağlam olması nedeniyle sermaye akışının devam edeceği yönünde görüş birliği var.
Mehmet Şimşek, “Avrupa’nın kenar mahalleleriyle ilgili kaygılar ise devam ediyor” diye konuşuyor.
Avrupa’nın kenar mahalleleri tahmin edebileceğiniz gibi Portekiz, İrlanda, Yunanistan ve İspanya.
YILDIZ OLARAK GÖRÜYORLAR
Peki ya Türkiye nasıl görünüyor?
Mehmet Şimşek’e göre, yatırımcılar Türkiye’yi yıldız olarak görüyorlar.
Türkiye’nin kaydettiği büyüme iştah kabartıyor.
Mehmet Şimşek Avrupa’nın en sağlıklı ekonomileri arasında gösterilen İsveçli meslektaşının kendisine “bizi de geçtiniz” diye takıldığını anlatıyor.
Şimşek kendisine takılan İsveç Maliye Bakanı’na “Gel seni kendi seçim bölgeme götüreyim. Gaziantep’te büyüme yüzde 15” dediğini aktarıyor.
Sohbetimizden önce Tesco’nun başkan yardımcılarından Lucy Neville-Rolfe ile görüşen Mehmet Şimşek’in Davos’ta görüştüğü yatırımcı listesi hayli kabarık.
Davos sonrası Zürih’te de çoğunluğu Türk 200 kadar işadamıyla bir araya gelecek olan Şimşek’e ne kadar yabancı yatırım beklediğini sordum.
“2012 yılında kriz öncesi rakama yani 18-22 milyar dolara ulaşacağımızı tahmin ediyorum” dedi.
Yabancı yatırım son iki yıldır 8 milyar dolar civarındaydı.
İnatla masama oturan Çinli
BU yıl şanslı sayılırım.
Kaldığım otel Kongre Merkezi’ne tam beş dakika mesafede.
Merkez ile oteller arasında mekik dokuyan küçük minibüslerin yolunu kollamak zorunda kalmıyorum şükür.
Otelin sahibi de çok sempatik ve ilk gününde pencere kenarındaki kahvaltı masasına adımın yazılı olduğu bir plaket koydu.
Aslında tüm otel sakinlerinin masasında adlarının olduğu bir plaket var.
Davos’taki ikinci günümde kahvaltıya indim baktım masamda bir Çinli oturuyor.
Komşu masadaki İtalyan kadın onu uyaracak oldu. Çinlinin aldırdığı filan yok. Kafasını kaldırıp bana bakmıyor bile.
Fazla üstelemeden yandaki masaya geçtim. Üçüncü, dördüncü ve beşinci gün Çinli inatla hep masamda.
Üstelik benim adım da orada duruyor. Adamda “kusura bakmayın galiba yerinize oturdum” gibi bir laf da yok.
Tam bir vurdumduymazlık içersinde. Hatta bir duvar.
Bu hikâyeyi neden anlattım?
Davos’ta sayıları her yıldan fazla olan Çinliler hem hayranlık uyandırıyor, hem de ürkütüyor.
Geçenlerde katıldığım bir oturumda panelistlerden biri Çin’in büyük bir iştahla yabancı şirketleri nasıl satın aldıklarını anlatıyor “acaba duracaklar” mı sorusunu ortaya atıyordu.
Çinliler 2007 yılından 2010 ortalarına kadar Çin dışında, Avustralya’dan
Vietnam’a, Afrika’dan Ortadoğu’ya son derece geniş bir yelpazede 400 kadar şirketi satın almış.
Tabii Avrupa ve ABD de ilgi alanlarında.
Satın aldıkları şirketler değişik sektörlerinden.
Petrol ve gaz şirketleri, bankalar, telekomünikasyon, ilaç şirketleri derken portföyleri giderek şişip 86 milyar dolara ulaşmış.
Masamdan inatla kalkmayan Çinli’yi düşündükçe, insanların satın almalar karşısında “acaba her şeyimizi alırlar mı” diye kaygılandıklarını sanıyorum.
Paylaş