Bizim gözümüz AB'de, onların gözü AKP'de

TÜRKİYE Araştırmalar Merkezi (TAM) geçtiğimiz cuma-cumartesi günleri Silivri'de‘‘Türkiye-AB ilişkilerini ve Almanya'nın rolünü’’ etraflıca ele alan iki günlük sempozyum düzenledi.

TAM Direktörü Profesör Faruk Şen ve yardımcısı Çiğdem Akkaya'yı kutlamak gerek. Almanya'dan ve Türkiye'den farklı alanlardan ve farklı görüşlerden önemli isimleri biraraya getirmeyi başarmışlar.

Sempozyumda TAM'a destek veren Alman ‘‘Federal Toplumsal Eğitim Kurumu’’nun da Almanya tarihinde ayrı bir yeri var.

II. Dünya Savaşı'ndan yedi yıl sonra, Almanya'nın genç demokrasisini geliştirmek, Avrupa ile bağlarını güçlendirmek ve sivil toplumu bilinçlendirmek için kurulmuş. Sempozyumda ilk söz alan kurumun başkanı Thomas Krüger'in söyledikleri ilginç:

‘Hedefimiz 2,5 milyonun Türkiye kökenli olduğu toplam 7.3 milyon yabancı vatandaşı demokratik topluma katılım için motive etmek.’’

Eğitim Kurumu, Alman Anayasası'nın Türkçe ve Rusça çevirilerini yapmış.

30 bin adet ‘‘Küçük İslam Ansiklopedisi’’ bastırmış.

Kültürlerarası diyalog ve İslamiyet ile ilgili toplantılar düzenlemiş.

Krüger'in konuşmasının üzerinde niçin özellikle duruyorum?

Çünkü, yıllarca bir göçmen ülkesi olduğunu reddeden Almanya'nın artık göçmenleriyle kaynaşmak için ciddi adımlar attığını gösteriyor. Bu bir.

İkincisi de, başta Almanlar, Batı Avrupalıların, farklı kültürleri ve İslam'ı daha iyi tanımak, anlamak kaygısı içersinde olduğunu ortaya koyuyor.

Sempozyumun ikinci gününe Patrik Bartholomeos, Patrik Mesrob II ve Diyanet İşleri Bakanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın davet edilmesi de zaten bu yöndeki çabaların bir ifadesi.

Bu arada sempozyuma ‘‘Siyasi İslam’’ konusunda uzman, Götingen Üniversitesi'nden Profesör Bassam Tibi'nin de davetli olduğuna belirtmek istiyorum.

Peki ya Türkiye-AB ilişkileri konusunda neler gündeme geldi?

Açılış konuşmasını yapan Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz olsun, AB Genel Sekreteri Büyükelçi Volkan Vural olsun ‘‘İlerleme Raporu’’nun Türkiye'yi ‘‘teşvik edici’’ bulmadığını söylüyorlar.

Silivri’de Türk katılımcılar Kopenhag Zirvesi'nde bir tarih için bastırırken, Alman tarafı en fazla seçim sonuçlarını merak ediyor.

‘‘En şanslı parti olarak görülen AKP'nin zaferi ya da koalisyonda olması Türkiye'nin üyelik arayışlarını etkileyecek mi?’’

Bu soruyu yanıtlamak ise AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali Coşkun'a düşüyor.

Coşkun, Almanlar tarafından dikkatle dinlenen konuşmasında AKP'nin Avrupa üyeliği için aynı yolda devam edeceğini söylüyor.

Ali Coşkun'un konuşması, Alman katılımcıları ne dereceye kadar tatmin etti bilemiyorum.

Ancak Profesör Bassam Tibi'ye pek inandırıcı gelmediğini iyi biliyorum.

Japonya olsaydı çoktan AB üyesi olurdu


YABANCI gözüyle Türkiye nasıl görünüyor?

Silivri'deki sempozyumda söylenenlerden ilginç ipuçları yakalamak mümkündü.

Meselá, Frankfurter Allgemeine Gazetesi'nin Türkiye temsilcisi Dr. Rainer Hermann'a bakarsanız, Türkiye etkileyici bir canlılığa sahip. Ancak elindeki imkanları iyi değerlendirmiyor.

Hermann ‘‘Sizin yerinizde Japonya olsaydı AB'ye çoktan üye olurdu’’ diyor. Diğer bir gözlem de Antalya Havalimanı’nın işletmeciliğini yapan Fraport Şirketi'nin Başkan Yardımcısı Bernd Sturck. Sturck, Fraport'un işletmeciliğini Bayındır'dan devralırken karşılaştıkları hukuki zorlukları, Devlet Hava Meydanları İşletmeciliği ve Ulaştırma Bakanlığı'yla muhatap olmanın güçlüklerini anlatıyor.

‘‘Bürokrasiyi gören yabancı yatırımcılar dehşet içinde kaçıyor’’ diyor. Formalitelerde şeffaflık olmadığını da söylüyor.

Ne yazık ki öyle.

Yabancı sermayenin sadece ve sadece 1 milyar dolar olması başka türlü nasıl izah edilebilir.

500 bin dolar değil, 500 milyon dolar


GEÇEN cuma günü bu sütunlarda yer alan Cadbury-Schweppes ile ilgili yazıda, şirketin Fransız Orangina'yı 500 bin dolara satın aldığını yazmışım. Doğrusu 500 milyon dolar olacaktı.
Yazarın Tüm Yazıları