Geçen pazar öğle vakti Barcelona'da turistlerin uğramadığı mahallelerde dolanırken, memleket özleminden olsa gerek Gecenin Emiri diye bir Lübnan lokantasına daldık. Katalanca adı Amir de nit. Listede tanıdık yemekler. Kuzu şiş, yaprak dolma, musakka. Siparişi alan esmer, yeşil gözlü garson türkçe konuştuğumuzu duyunca önce ‘‘İstanbul’’ diyor ve arkasından ilave ediyor ‘‘İbrahim Tatlıses, Hülya Avşar’’. Günlerden beri Barcelona sokaklarında ve müzelerinde kültür bombardımanına tutulmuş olan kızımın dudaklarında hafif bir gülümseme, yüzünde bir rahatlama ifadesi ‘‘Oh...nihayet tanıdık iki isim’’.Yeşil gözlü garson önceden tahmin ettiğimiz gibi Lübnanlı değil. Bağdatlı. Dört yıldan beri Barcelona'da. İki, üç kez Türkiye'yi ziyaret etmiş. Boğaz'ı, Anıtkabir'i tanıyor. Irak'tan Türkiye'ye petrol taşıyan tankerlerin arkasında yazılı ‘‘tehlikeli madde’’ sözcükleri nasılsa aklında kalmış, ne anlama geldiğini soruyor. Petrol tankerlerinin Iraklılar açısından ne denli önemli olduğunun bir kanıtı. Irak'tan gelen sefalet haberlerinin gerçeği pek yansıtmadığını iddia ediyor ama kendisi nedense soluğu Barcelona'da almış. Giderken arkamızdan sesleniyor ‘‘İbrahim Tatlıses ve Hülya Avşar'a selam’’. Bu ikilinin Barcelona'da karşıma çıkması tam bir sürpriz.Kafamdaki imajları kentin gotik dokusuna tamamiyle aykırı düşüyor.4 milyonluk Barcelona, Barri Gotic diye bilinen Ortaçağ mahalleleri, Santa Maria Del Mar gibi şiirsel isimler taşıyan görkemli katedralleri, küçük eski dükkanları, Katalanların ‘‘modernista’’ diye tanımladıkları art nouveau tarzı mimarisiyle Akdeniz kentleri arasında apayrı bir yere sahip.Bir kere, şu meşhur mimar Antoni Gaudi var. Gaudi'nin adım başı karşınıza çıkan eserleri adamı çarpıyor. Paris'in Eyfel Kulesi gibi Barcelona'nın şimgesi olan Sagrada Ailesi Kilisesi mesela. Koyu bir Türkiye hayranı olan İspanyol yazar Juan Goytisolo'nun Kapadokya'daki peri bacalarına benzettiği Sagrada Kilisesi anında hayal gücünüzü harekete geçirebilir. 73 yaşında bir tramvayın altında kalarak ölen Gaudi'nin bitiremediği kilise, rahatlıkla erimekte olan mumlara ya da deniz kıyısında ıslak kumla yapılan şatolara dönüşebilir. Şimdi bazı resmi ofisleri barındıran Casa Mila, kıvrımları rengarenk fayanslarla süslü sürrealist masal evlerinin olduğu Güell Parkı Gaudi'nin dahiyane hınzırlıklarının bazıları.Salvador Dali, Juan Miro, Pablo Picasso'nun derin izler bıraktıkları Barcelona'nın sahil kesiminin gelişmesinde 1992 Olimpiyatları’nın büyük rolü olmuş. Eskiden çöplük olan yerlerde şimdi leziz deniz mahsûlleri ve kızımın ‘‘garip görünüşlü kötü bir pilav’’ dediği paella’nın yenebileceği bir sürü lokanta türemiş. Katalan şair Juan Maragall, Barcelona için ‘‘ kendini beğenmiş, hain ve bayağısın’’ diyor bir şiirinde ve ekliyor ‘‘Barcelona! Günahlarınla bizimsin. Barcelona büyüleyici güzel kadınımızsın’’. Yanılıyor muyum? Birileri İstanbul için benzer şeyler söylememiş miydi?