ÖNCELİKLE Gaziantep Sanayi Odası’nı kutlamak gerek.
Hem Türk Patent Enstitüsü’nden baklavayı tescil ettirdiği için, hem bayram seyran demeden bu müjdeli haberi duyurduğu için.
Dün Gaziantep Sanayi Odası Başkanı Nejat Koçer’i Ankara’da yakaladım.
Sabahtan beri telefonu tebrik edenlerden bir saniye susmamış.
Koçer’in dediğine göre, "Gaziantep Baklavası"nın tescili için Türk Patent Enstitüsü’ne başvuru tam 2.5 yıl önce.
Gaziantep’in baklavanın tescilini alması tam 2.5 yıl sürmüş.
İnanılmaz uzun bir süre. Nedenini anlamış değilim.
Geçenlerde "lokumu" tescil ettirmiş olan Kıbrıs Rum kesiminin baklavada da iddiası vardı.
Koçer, "Kıbrıslı Rumlar baklavaya sahip çıkmadan çok önce yola çıktık. İçine konacak Antep fıstığından, şerbetine, tepsisine kadar her şeyiyle tescilini aldık" diyor.
Peki bu aşamadan sonra ne olacak?
Sanayi Bakanlığı’nda hemen yılbaşı ertesi yapılacak bir törenden sonra Gaziantep SanayiOdası tescil için Avrupa Birliği’ne başvuracak.
Yani ilk aşamada ürün kendi ülkesinde "coğrafi işaret" alıyor ve tescil ediliyor.
İkinci aşamada ise Avrupa Birliği ya da uluslararası düzeyde.
Nejat Koçer’in dikkat çektiği şu nokta önemli.
ANADOLU’DA TESCİL YARIŞI
Anadolu’da şehirler kendi değerlerine sahip çıkmak için "tescil"yarışında.
Gerçekten geçenlerde Siirt’e yaptığım ziyaret sırasında verilen kitapçıkta dikkatimi çekmişti.
Siirt, Türk Patent Enstitüsü’ne bakın hangi ürünlerini tescil ettirmiş:
Bu ürünlere bu aşamadan sonra Anadolu’da başka bir şehrin çıkması mümkün değil.
Doğrusu şu patent, tescil gibi konular oldukça karmaşık.
Kıbrıslı Rumlar "lokuma" sahip çıkmış.
Daha önce Bulgarlar "yoğurdu", Yunanlılar "beyaz peyniri" sahiplenmişti.
Avrupa Birliği’ne gidip ürünleri tescil ettiriyorlar.
Peki biz neden meselá yüzde yüz bize ait olan yoğurda sahip çıkamıyoruz?
Birileri çıkıp bilgi verse... Türk Patent Enstitüsü’nden de sağlıklı bir diyalog kurmak mümkün değil.
Dün açıkçası sabah saatlerinden itibaren Türk Patent Enstitüsü’nde bir muhatap aradım. Başaralı olamadım.
Anladığım kadarıyla Enstitü ancak Sanayi Bakanlığı vasıtasıyla kendisine ulaşan sorulara yanıt veriyor.
Dolayısıyla bu konularda yalan, yanlış bilgilere de sıklıkla rastlıyorsunuz.
TÜRK LOKUMU İÇİN FIRSAT VAR
Örneğin dün Google da arama yaparken TürkPatent Enstitüsü’nün Kıbrıslı Rumların sahiplendiği "lokum" ile ilgili bir basın açıklamasına rastladım.
Açıklamada önemli bir bilgi vardı.
Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB nezdindeki tescil başvurusu "Rum Lokumu" ya "Lokum" şeklinde değil "Geroskipou Lokumu" şeklindeymiş.
Türk Patent Enstitüsü diyor ki: "AB mevzuatı çerçevesinde Türk Lokumu, Turkish Delight ya Lokum’un kullanılması yasaklanamaz."
Bu iyi haber.
İkinci iyi haber, "Türk Lokumu"nu AB nezdinde tescil ettirtmek için henüz fırsat olduğu.
Patent Enstitüsü, "Safranbolu Lokumu’nun tescil ettirtmek için başvuru var. Ama Türk Lokumu için yok. Önce bize "Türk Lokumu için gelin. Sonra AB’ye başvurun" diyor özetle.
Yani herhangi bir lokum üreticisi ortaya çıkıp bunu yapabilir.
Tam bu noktada aklıma bir başka soru takılıyor.
Örneğin, Gaziantep Sanayi Odası, Avrupa Birliği’ne başvuracağı zaman "AntepBaklavası" için tescil isteyecek.
Bir ikilem söz konusu.
"Antep Baklavası" mı, yoksa "Türk Baklavası mı"?
Avrupa’da ürününüzü tanıtmak için hangisi iyi?
"Safranbolu Lokumu mu", yoksa "Türk Lokumu"mu?
Kim karar verecek?
Boğaziçi Üniversitesi’nde Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi
TAM bayram öncesi Boğaziçi Üniversitesi’nde anlamlı bir törene katıldım.
Üniversite bünyesinde "Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi"nin açılış töreni.
Merkez, Yunanlılarla Türkler arasında barış için tam 10 yıldan beri çaba gösteren "Winpeace"in (Barış için Kadın Girişimi) de katkılarıyla kuruldu.
"Winpeace" barış eğitimi konusunda deneyimli. Zira yıllardan beri Türk ve Yunanlı gençleri "Gençlik Kampında" buluşturuyor.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki törende "Winpeace"ten Nur Bekata Mardin "Gençler barış eğitimi aldıklarında şiddetsiz çözüm üretmeyi beceriyorlar. Hatta Anan Planı’ndan bile güzel çözüm üretiyorlar" diyor.
Geride bırakmaya hazırlandığımız yıl günlük yaşamımızda "şiddet" unsurununhiç eksik olmadığı bir yıldı.
Ötekini anlamaya, diyalog yoluyla uzlaşmaya kısaca "Barış Eğitimi"ne sadece gençlerin değil hepimizin fazlasıyla ihtiyacı var.