Gila Benmayor: Avrupa'nın kafası karışık

Gila BENYAMOR
Haberin Devamı

Türkiye'nin AB adaylığı konusunda bilim adamları iyimser, işadamları karamsar, politikacılar kararsız

Türkiye'nin AB adaylığı, geçtiğimiz hafta sonu ‘‘Fransa-Türkiye 2000: Avrupa İçin Yeni Bir Ortaklık’’ adı altında düzenlenen bir toplantıyla bir kez daha masaya yatırıldı. Çok sayıda Türk ve Fransız politikacı, işadamı, bilim adamının katıldığı toplantıdan çıkan tablo, Avrupa'nın adaylığımız konusunda hálá kafasının karışık olduğunu gösterdi. Fransız katılımcıların kafasındaki en önemli soru ise, Türkiye'nin AB'ye adaylığı gerçekleştiği takdirde, Avrupa'nın kültürel ve ekonomik anlamda buna hazırlıklı olup olmadığıydı.

TÜRKİYE AB ilişkileri bu kez İstanbul'da masaya yatırıldı. Yaklaşık iki hafta önce Konrad Adenauer Vakfı'nın Berlin'de düzenlediği Türkiye-AB konulu iki günlük toplantının ardından bu kez Fransa-Türkiye Komitesi ve Fransız Büyükelçiliği'nin desteğinde hafta sonunda düzenlenen toplantıda Türkiye'nin adaylığı tartışıldı. Toplantıya Türkiye ve Fransa'dan politikacılar, bilimadamları ve işadamları katıldı.

Fransa'nın Ankara Elçisi Bernard Gracia'nın da belirttiği gibi, Fransa'nın dönem başkanlığı Türkiye açısından önemli. Çünkü bu başkanlık sırasında iki önemli aşama gerçekleşecek:

1- 8 Kasım'da Türkiye'ye Katılım Ortaklığı Belgesi sunulacak.

2- Türkiye'yi AB'ye yaklaştıracak reformlar için verilecek mali yardımın çercevesi tamamlanacak.

Garcia'nın verdiği başka bir mesaj ise Avrupa Birliği'nin genişlemesiyle ilgiliydi. Aralık ayında Nice'te yapılacak AB hükümetlerarası toplantıda, AB kurumlarının yeniden yapılanmasının ele alınacağını belirten Garcia ‘‘AB'nin kurumlarının krizde olduğunu biliyoruz. Reformlar yapılmaz ise ya genişleme gerçekleşmez, ya da kötü gerçekleşir’’ dedi.

Peki Türkiye bu genişlemenin neresinde?

Sabah 10.00'dan akşam 18.00'ine kadar süren toplantıdan çıkan tablodan, Avrupa'nın bu konuda kafasının hayli karışık olduğu görüldü. Türkiye'nin AB'ye adaylığı gerçekleştiği takdirde, karşılaşacağı hem kültürel, hem ekonomik bir şoka hazır olup olmadığı Fransız katılımcıların kafalarındaki en önemli soruydu.

Kimler katıldı

AB Genel Sekreterliği Başkanı Volkan Vural

ANAP Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Bülent Akarcalı

IKV Başkanı Meral Gezgin Eriş

Denizcilik AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Pekin Baran

Boğaziçi Üniversitesi'nden Profesör Şerif Mardin

Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi Soli Özel

Arı Hareketi Başkanı Kemal Köprülü

CNN Türk'ten Mehmed Ali Birand

Milliyet Gazetesi'nden Osman Ulagay

Sabah Gazetesi'nden Murat Birsel

Avrupa Konseyi eski Genel Sekreteri Catherine Lalumiere

Senatör Michel Pelchat

Fransa'nın eski Ankara elçisi Eric Rouleau

Le Figaro Gazetesi'nden Claude Lorieux

Courrier International'in editörü Alexandre Adler

Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi'nden Olivier Roy

Credit Agricole-İndosuez Başkanı Marc-Antoine Autheman

Renault Geliştirme ve Stratjei Müdürü Gerard Gastaut

Alexandre Adler

Avrupa'nın cehaleti karşısında şaşkınım

Avrupa Türkiye'yi tanımıyor. Oysa Türkiye Batı'daki göçmenleri nedeniyle Avrupa'yı çok iyi tanıyor ve analiz edebiliyor. Avrupa'nın göremediği üç önemli şey var:

1. Türkiye çoğulcu bir topluluktur

2. Osmanlı izin verdiği için çoğulcu bir İslam'dan söz edilebilir..

3. Bölgede en uzun demokratik ve parlamenter deneyime sahip ülkedir.

Bir önemli faktör daha sayabilirim: Türkiye Rusya'nin büyük komşusudur. Türkiye, Avrupa'nın pek kaygı duyduğu Rusya'nın istikrarına katkıda bulunabilecek bir ülkedir. Avrupa'nın bunu görmesi gerek. Rusya ile Türkiye'nin arayışta olan iki ülke oldukları doğru. Ama Türkiye'nin avantajları çok daha fazla. Türk işadamlarının gösterdikleri performansa bakın. Bu performansı sadece Türki cumhuriyetlerde değil, Slav ve Gürcüler'in karşısında da gösteriyorlar. Rusya ve İslam gibi kozların yanısıra Türkiye'nin AB karşısındaki diğer bir önemli kozu İstanbul. Dinamizmiyle 21. yüzyılın New York'u olacak. Türkiye'nin önemini kavramayan Avrupa'nın cehaleti karşısında şaşkınım.

Catherine Lalumiere

Türkiye üyeliğe hazır mı?

Avrupa Parlamentosu Türkiye'deki gelişmeleri çok yakından takip ediyor. Önümüzdeki hafta Türkiye'ye mali yardımı oylayacağız. Türkiye en sık gündeme gelen ülkelerden biri, ancak parlamenterlerin ülkenizle ilgili görüşleri berrak değil.

Kafalarında Türkiye ile ilgili sorular, kaygılar, hatta korkular mevcut. Türkiye konusunda bölünmüş durumdalar.

Türkiye'nin büyük bir ülke olduğu, dinamik bir nüfusa sahip olduğu konusunda görüş birliği içindeyiz elbette. Türkiye'nin büyük bir ekonomik potansiyele sahip olduğunu ve gelecekte bunun artacağını görebiliyoruz. Mesela Rusya krizini nasıl atlattığını gördük. Stratejik konumuyla ilgili hiçbir kuşku yok. Soğuk Savaş'ta olduğu gibi askeri potansiyeline daima güvenilir.

Ancak soru işaretleri de çok fazla. Vicdan meselesi de var. Çünkü Avrupa Birliği bir uluslararası örgüt değil, bir ekonomik sistem de değil sadece. Bir değerler sistemi, ortak yaşam ve düşünce tarzının benimsenmiş olduğu özel bir örgüt.

Acaba Türk halkı böyle bir üyeliğe ve kültürel bir şoka hazır mı? Üyeliği istiyor mu? Demokrasi, insan hakları, idam parlamenterlerin sık sık takıldığı sorunlar. Bunlar Kopenhag kriterleri çerçevesinde ele alınıyor. Ama bir de azınlık zorunu gibi, cevabı olmayan sorular var. Bu çok karmaşık çünkü 15 üye arasında dahi azınlık haklarıyla ilgili görüş birliği yok.

Marc-Antoine Autheman

Üyelik perspektifi çok uzak

Türkiye'nin halen uyguladığı ekonomik istikrar programı ülkenin geleceğini değiştirebilecek nitelikte. Credit Agricole-İndosuez olarak 1985 yılından beri buradayız. Özel sektörün enflasyona direnme gücü benzersiz kanımca. Ancak son 10 yılın bilançosu büyük bir hayal kırıklığı. Bakıyorsunuz Türkiye'de 1990 yılında kişi başına milli gelir Avrupa ortalamasının yüzde 30'u. 2000 yılında yine yüzde 30. Yani nüfus artışı kalkınma hızını yutmuş. Türkiye aradaki farkı kapatamamış. Ancak istikrarlı ekonomi programı istikrarlı bir büyümeyi yakalayabilir.

Kanımca AB'ye üyelik perspektifi çok uzak. Türkiye'nin nüfusu 1998 yılında üyeliğe aday gösterilen ülkelerin toplam nüfusundan fazla. Nüfusunun yüzde 50'sinin 25 yaşın altında olan tek ülke Türkiye. Yani Avrupa ve Türkiye için ekonomik bir şoktan söz ediyoruz. İspanya dışında diğer üye ülkelerin karşı karşıya kaldıkları şoktan çok daha büyük bir ekonomik şok söz konusu. Türkiye'nin Avrupa'ya tam üye olması durumunda bu şoka dayanabileceğini söylemek gerçekçi bir yaklaşım olmaz.

Volkan Vural

Sokaktaki adam AB üyeliğini istiyor

AB üyeliğini, uzun tarihi bir yürüşüyünün önemli bir durağı olarak görüyoruz. Modern Türkiye Cumhuriyeti bir değerler sistemi olarak Avrupalılığı benimsedi. Bu proje elitist bir proje midir? Yani benim gibi bürokratlar, işadamları ve akademisyenler mi istiyor üyeliği? Belki düne kadar evet. Ama şimdi hayır. Çünkü şimdi bunu isteyen sokaktaki adamdır. Yapılan bilimsel anketler bunu doğruluyor. AB'nin bir değerler sistemi olduğunu biliyoruz. Türkiye'nin bir takım eksiklikleri de olduğunu biliyoruz. Yasalarıyla uygulamalarıyla hatta belki de zihniyetiyle. Ama AB'ye üye olan ülkelerde bu süreçler yaşandı. Her ülkenin anayasası AB mevzuatına uygun değildi. Türkiye son 15, 20 yıldır çok büyük bir sosyal, ekonomik değişim içersinde. Türkiye'nin kendine özgü koşulları olduğu da doğru. Ama şu an AB'yi arzu eden geniş bir halk kitlesi var. Zamanımız dar.

Avrupa'da Türkiye'nin üyeliğini içine sindiremeyenlerin karşı koyuşları dinsel bir temele dayanıyorsa o halde yapacak bir şey yok. Dinimizi değişteremeyiz. Ancak dini aşan başka değerleri kapsıyorsa o zaman söyleyecek çok şeyimiz var.

Karşılıklı olarak birbirimizi anlamamız, diyalog kanallarını açık tutmamız gerek.

Yazarın Tüm Yazıları