1998 'e tatsız başladık. Mustafa Kalemli'nin 1 milyar 260 milyonluk koltukları itiraf edin ki herkes için kötü bir sürpriz oldu.Meclisin altın değerindeki eşyalarının listesini takip etmekten bitap düştük: Koltuklar, avizeler, halılar ve en son gümüş rölyefli 55 milyarlık kapı. 6.3 trilyonluk vurgundan söz ediliyor. ‘‘Kalemli gibi efendi birinden bunu beklemezdim’’ diyenler çoğunlukta. ‘‘Sen de mi Brütüs’’ edebiyatı bir yana, kim ne derse desin yeni yıla umutla bakanlar fena darbe yedi. 1998'in ilk günleri herkes gibi karamsarlık nöbetlerine kapıldığım sırada okuduğum bir haber bu kez kıskançlık nöbeti geçirmeme yol açtı. Başlık şöyle: ‘‘Amerikalılar mutlu’’. ‘‘Olabilir. Enflasyon yüzde 2'nin altında, işsizlik oranı sadece yüzde 4.6. Suç oranında önemli bir düşüş var. New York'ta işlenen suç beş yıl zarfında üçte iki azaldı. Öyle Susurlukmuş, milyarlık koltuklarmış gibi sıkıcı yolsuzluk hikayeleri yerine seks skandalları. Bol renkli, eğlenceli. Amerikalılar mutlu olmayacak da kim olacak’’ deyip geçmeyin. Elbette bu saydıklarımız önemli. Ne var ki Amerikalıların mutluluklarının esas nedeni başka.Tam şu sırada bizi daha sinir edecek bir neden: Amerikalılar politika ile hiç ilgilenmiyorlarmış. Düşünebiliyormusunuz politika ile yakından uzaktan ilgileri olmadığı için mutlulular.Araştırmayı yapan ciddi bir kuruluş. Basın ve Politika için Pew Araştırma Merkezi. Ortaya çıkarttığı tablo ilginç: Amerikalıların yüzde 47'si hayatlarından son derece memnun.Yılın en önemli 10 olayı listesinde hiçbir iç politik olay yok. Listenin en başında tahmin edebileceğiniz gibi Prenses Diana'nın ölümü. 1986 yılından beri Amerikalıların en fazla ilgilendikleri konular ise şöyle sıralanıyor: Challenger uzay mekiğinin patlaması, 1989 San Francisco depremi, Rodney King vakası ve bu yüzden patlak veren şiddet gösterileri, TWA uçağının düşmesi. 1996 başkanlık seçimleri bile bu listede 24. sırada.Araştırmanın sonuçları yeterince asap bozucu iken, bunu Herald Tribune için değerlendiren James Glassmann'a ne demeli? Şöyle diyor bu zat: ‘‘Biz Amerikalılar dikkatimizi politika ve savaştan, en geniş anlamıyla sanata çevirecek bir aşamaya geldik. 2000 yılına iki kala politikanın ölümüne ve ‘‘yaşam sanatı’’ diye tarif edebileceğimiz yeni bir olgunun gelişmesine tanık oluyoruz’’. Bu satırları okur okumaz beynimde delicesine dolanmaya başlayan Kayahan'ın parçası Bay Glassmann'a şu anda verebileceğim tek cevap: ‘‘Seni versinler ellere. Beni vursunlar. Sana sevdanın yolları. Bana kurşunlar’’....