ABD’deki yenilikçi fikirlerden yüzde ellisi göç etmiş beyinlerden
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
GEÇENLERDE bir toplantıda karşılaştığımız Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Doçent Cemil Arıkan, "Epeydir inovasyon konuşmuyoruz" diye sitem etti.
Arıkan ile "inovasyon" konuşmaya fırsat kalmadan OECD toplantısı nedeniyle İstanbul’a gelen IBM Başkan Yardımcısı Nick Donofrio ile global bir "inovasyon" turuna çıktık.
Neler konuştuğumuza değinmeden küçük bir not.
Okurlardan kimi zaman "inovasyonun Türkçesini neden yazmıyorsunuz" diye tepkiler geliyor.
"Yenilikçilik" tam olarak "inovasyonu" karşılamıyor.
Zira "inovasyon" yeni bir fikrin ticari bir değer kazanmasını da kapsıyor.
Her neyse, Nick Donofrio’ya dönersek43 yıldan beri IBM’de.
Halen teknoloji ve inovasyondan sorumlu.
Ailesi İtalya’dan göçmüş ikinci nesil bir Amerikalı olarak dünyanın bu tarafına daha açık.
Çin, Hindistan, Uzakdoğu’yu iyi biliyor.
Başarının ölçütünü "Değişim kapasiteniz nedir?" diye tarif ediyor.
IBM’den örnek vererek "1990’larda değişimi beceremediğimiz için az kalsın şirketi kaybediyorduk" diyor.
Peki IBM nasıl köşeden dönmüş?
"Şirketin tepesindekiler değişti. Personel sayısı azaltıldı ve inovasyonu listenin başına koyduk. Şirket kültürü değişti" diye anlatıyor.
IBM’in bugün çeşitli ülkelerde 8 araştırma merkezi var.
Araştırma geliştirmeye 5 milyor dolar ayırıyor.
AMERİKALIYA ARAPÇA TERCÜME
Genetik kodların çözülmesinden, Irak’ta savaşan Amerikalı askerlere Arapça tercüme yapan minik aygıtlara (10 bin Amerikalı askerden bunu kullanıyormuş) kadar sayısız alanda çalışmalar yapıyor.
Son çalışmalardan biri dünyadaki taze su kaynaklarının haritasını çıkartmak.
Sanal ortamda yaptığı beyin fırtınaları var.
Bunlardan birinde örneğin, Türkiye’den bir IBM çalışanının mikro krediyle ilgili fikri kayda alınmış.
Nick Donofrio, inovasyondan söz ederken eğitim kalitesine değiniyor.
Eğitimde Hindistan örneğini veriyor.
Bu ülke yüksek öğrenim veren okullarında yabancı öğrencilere yüzde 25’lik bir kontenjan ayırmış.
Hindistan’da okumak hem ucuz.
Hem de dünyanın en ünlü akademisyenlerinin öğrencisi olma şansı var.
Söz eğitimden açılmışken IBM Türk Genel Müdürü Eray Yüksek’in verdiği örnek çarpıcı.
IBM Türk’ün sağlık, çevre, nanoteknoloji gibi alanlarda birlikte proje üretme teklifine sadece 7 üniversite olumlu yanıt vermiş.
Üniversitelerimiz inovasyona açık mi değil, değil mi sorusunu hiç sormayalım en iyisi.
ABD’de son rastladığı bir istatistiğe göre, önemli yenilikçi fikirlerden yüzde 50’si bu ülkeye göç etmiş beyinlerden.
Amerikan Diyabet Birliği’nden "Olağanüstü Bilimsel Başarı Ödülünü" almış Harvard’lı Profesör Hotamışlıgil gibi.
Donofrio, "eğitim kalitesi" ve "beceri" diyor.
"Türkiye benzersiz bir ülke, coğrafyası, kültür mirasıyla. Üstelik karmaşık sorunların, muğlaklıkların üstesinden gelmeyi de biliyorsunuz" diye ekliyor.
Perili Köşk’teki ’Işık Tüpü’ ve Erol Akyavaş resmi
İSTANBUL’da sıcaklığın 78 yılın rekorunu kırdığı gün Borusan Holding’in "Perili Köşkü"ndeydik.
Yapımına 1910’larda başlanan "Perili Köşk" Boğaz’ın en özgün binalarından biri.
Rumelihisar’ında Boğaz’a tepeden bakan binayı Borusan Holding 25 yıllığına kiralamış.
Geçtiğimiz şubat ayında da binaya taşınmış.
Önceki gün 8 katını rehberler eşliğinde gezdiğimiz binanın iç dekorasyonuyla bizzat Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kocabıyık’ıneşi Zeynep Kocabıyık ilgilenmiş.
"Perili Köşk" hem sadeliğiyle, hem teknolojisiyle gerçekten göz kamaştırıyor.
Bunlara bir de Borusan koleksiyonundaki 270 eserden 100 tanesinin binanın duvarlarını süslediğini ilave etmeliyim.
Amerikan çağdaş sanatının en önemli temsilcilerinden Roy Lichtenstein, Robert Mangold, Sol Lewitt, Jim Dine, Alex Katz Ahmet Kocabıyık ile CEO Agah Uğur’un çalışma odalarında.
Asım Kocabıyık’ın ofisinde ise Erol Akyavaş ile Devrim Erbil gözüme çarptı.
Arada çeşitli katlara Bedri Baykam, Kemal Önsoy, Mustafa Pilevneli serpiştirilmiş.
Duvar resimleri apayrı bir olay.
"Perili Köşk"ün tam ortasından geçen Işık Tüpü" ise güneş ışınlarını doğal olarak içeri veriyor. Neticede binanin hem manzarası, hem içi o kadar güzel ki Borusan CEO’su Agah Uğur’un "Sabahları bazen 06.30’da geliyorum" demesi boşuna değil.