Yanlış anlamayın, ben değil, köşemiz bir yaşında... Ben ise bu yıl kırkıma merdiven dayadım.
Geçenlerde yarısı Bordeaux yarısı da Napa’dan sekiz 1970 kırmızısını kör tattık. Bu ilginç tadımdan izlenimlerimi sizlere yakında aktaracağım. Kendimi bu iki farklı dünyada da gayet iyi geçen rekoltenin en iyi şarapları kadar genç hissediyor olmam sevindirici. Son on senedir düzenli olarak kırmızı şarap içmemin bir faydası olmuştur umarım. Dünyanın en meşhur kalp doktorlarından Mehmet Öz kırmızı şarabın içerdiği antioksidan maddelerin sağlığa olan yadsınamaz faydasının önde gelen sözcülerinden. Bir yazısında çok ilginç bir gözlemde bulunmuş. İtalya açığındaki Sardunya adası dünyanın en uzun hayat ortalamalarından birine sahip. Ada hayatıyla gelen zindelikten öte buradaki kırmızı şaraplar meğer ortalamanın çok üzerinde kalp ve damar sağlığına faydalı madde içeriyormuş. İspanyol kökenli Grenache üzümünün bir klonu olan Cannonau di Sardegna bu adadaki eşi benzeri olmayan iklimde böylesine antioksidan zengini şaraplar yapabiliyor. İşte bu teruarın ta kendisi. Bu asmalardan çubuk alıp dikilse bile aynı ortam asla dünyanın bir başka diyarında kopyalanamıyor. Biz teruaristler işte bu görüşü şarapla ilgili tüm diğer gerçeklerin ötesinde tutarız. İyi şarabın işleniş yöntemi asla ait olduğu yerin imzasını gölgelememeli.
ŞİŞEDE EKONOMİ, KADEHTE ŞİİR
Şarap engin bir konu. Bir ucunun değmediği konu yok denecek kadar az. Bağda biyoloji, botanik, şaraphanede kimya, sanat, şişede ekonomi, tarih, kadehte şiir, şarkı, akla ilk gelenler. Teruarist aracılığıyla ilk senemizde umarım bunları ve daha nice konuları sizlerle paylaşmayı başarabilmişimdir. Yazılar da sonuçta şaraplar gibi paylaşabilmek için var. Sizlerden gelen değerli mesajların önümüzdeki sene çığ gibi büyümeye devam etmesini umuyorum. Teruaristler “şarap bağda yapılır” derler, biz de birlikte dünyanın bağlarını gezdik, tozduk. Bir demet Viognier’den Baba’nın Nerello’suna üzümden üzüme atladık. Dev sektör tadımlarından küçük günahkar tadım gruplarına uzanan bir yelpazede kadehleri satırlara taşıdık. Pinot Günleri, En İyi 100, La Paulée derken Robert Parker’ın ayak izlerinde dahi yürüdük. Kör tadımları övdük, dünyanın en iyi beyazları olan Montrachet’leri yere göğe sığdıramadık. Şarabın vatanı Fransa’da Burgonya’dan başlayıp, Petrus’tan ikinci şaraplara Bordeaux’yu irdeledik. Rhône’un ünlü ustası Bonneau’yu, rozeleriyle meşhur Provence’ın diğer yüzünü tanıdık. Bolca Şampanya’sız Fransa’dan ayrılmak mümkün mü? Binlerce dolarlık hazineleri, karaların beyazlarını ve daha yüzlercesini balon balon inceledik. İtalya’da Bolgheri, İspanya’da Priorat önemli duraklarımızdı. Portekiz dahil AB’yi karış karış kadeh altına aldık.
UMAMİ VE KEBAP EŞLEŞMELERİ
Eski Dünya’dan yenisine uzanan bisikletli, koalalı, kangrulu teruarı hiçe sayan pazarlama dehalarının hem karanlık hem de yaratıcı yönlerine dokunduk. İkamet ettiğim Kaliforniya’dan sizlere ünlü 29 karayolunu, Hundred Acre gibi modern kültleri, Heitz ve Mondavi gibi klasikleri bilinmeyen yönleriyle aktarmaya çalıştım. Tatlı şaraptan otomobil temalılara vites değiştirip, umamiden istiridyeye, takodan kebaba eşleşmelerin gizemli dünyasında turladık. Görkemli San Francisco tadımlarda önce Yunanistan’ın birliğine hayıflanıp neyimiz eksik dedim, sonra Wine Entre Femme’de muhteşem şaraplarımız göğsümü kabarttı. Türkiye ziyaretim öncesi Londra’da nefes alıp incelemelerde bulundum. Numune gönderen sevgili üreticilerimiz sağolsun Çankaya’dan CruTürk’e şarapçılığımızda yaşanan dev uyanışın sadece bazı marka ve fiyat aralıklarına mahsus olmaması ise benim için yılın en mutlu keşfi oldu.