Paylaş
Şarapla yeni yeni ilgilenmeye başladığım yıllarda Bordeaux, romantizm ve hayranlıkla baktığım bir şarap bölgesiydi. Zamanla bolca Bordeaux’nun yanı sıra daha nüanslı, daha sofistike şaraplar verebilen bölge ve üzümlerle tanışınca büyü bozuldu. Kavımda hâlâ saygıdeğer oranda Bordeaux var ama yarın biri çıkıp tümünü Burgonya ve Rhône şaraplarıyla takaslamayı önerse düşünmem bile. Çoğu koleksiyoncu haklı olarak tutarsızlıklarından dolayı bu bölgelerden çekinseler de yakından tanıdıkça ve öğrendikçe nadiren de olsa karşılaşılan istisnai Burgonya ve Rhône şişeleri bu bitmeyen ava değebiliyor kanımca.
Her ne kadar seçkin Bordeaux isimleri kaliteli ve tutarlı olsa da, uzun süre tanıştıktan sonra aşina olunan, rahatlıkla okunan, çoğu zaman ayakları yere basan şaraplar bunlar. Oysa üstün bir Burgonya veya Rhône ummadığınız bir anda ayakları uzun süre yeryüzüne inmemek üzere kesebiliyor. İlk aşk gibi nefes sıklaşıyor, kalp hızlanıyor, vücudu tepeden tırnağa bir ısı kaplıyor. Bu boyutu yaşayan damaklar aynı yere Bordeaux ile bir daha kolay kolay ulaşamıyor. Halbuki iyi bir Bordeaux’nun yeri de ayrı. Nefis bir etin yanında Bordeaux, Mozart’ın dört el piyano eserleri gibi akıp gidebiliyor.
Bordeaux’nun bu son krizle başı bir hayli dertte. Ekonominin önlenemeyen düşüşünün hemen öncesinde özellikle üstün 2005 rekoltesiyle birlikte Bordeaux fiyatları bugüne kadar hiç görülmediği kadar tırmandı. Bunda Hong Kong’un şarap ithalat vergisini kaldırmasının ve ekonomik gücü dünyanın aksine büyüyen Çin’den gelen talep yükselişinin payı büyük. Bu tavanın, tıpkı yüzyılın başında patlak veren teknoloji balonu gibi, tabana inmesi an meselesi. Örneğin şişe başı vadeli satış fiyatı bir ara 10 bin dolarlara fırlayan 2005 Petrus bugün 3 bin doların altına bulunabiliyor. Vaktinde bu şaraba kasalarca yatırım yapanların kaybı hisse senetlerini aratmayacak boyutta. Çoğu kesim tarafından sarsılmaz bir yatırım aracı olarak görülen koleksiyon şaraplarının fermente üzüm suyundan ibaret olduğu gerçeği ile yüz yüze kalan ilk bölge, şarapta markacılığın anavatanı Bordeaux.
DÜNYANIN EN ZENGİN ŞARAP BÖLGESİ
Bordeaux modelinin bu denli kırılgan olmasının sebepleri, dahil olduğu Aquitaine bölgesinin tarihinde gizli. Aslında Bordeaux uzun parmaklı İngilizlerin şarap dünyasına kattıkları hazinelerin başında yer alıyor. Sene 1154, Anjou Kontu ve Normandiya Dükü Henry Plantagenet bölgenin sahibi Düşes Eleanor d’Aquitaine ile evlenir evlenmez kendini İngiltere’nin tahtında kral buluyor. Böylece Bordeaux tam üç asır boyunca İngiliz hükümdarlığına giriyor.
Asırlardır şaraba susamış İngilizler bu Eski Roma mirası yıkık dökük bağ bölgesini ıslah edip mahsulünü fıçı ve şişelerde ardı arkası kesilmeyen gemilerce Britanya adasına taşıyor. Bordeaux bu ticaret sayesinde dünyanın en zengin şarap bölgesi olarak sivriliyor ve 13. yüzyılın sonlarında kırılan ithalat rekoruna ancak 20. yüzyılda yeniden ulaşılıyor. Halen Bordeaux şatoları ve tüccarları arasında sayısız İngiliz var. Burada hangi taşı kaldırsanız İngilizleri bulmak mümkün.
Bordeaux’nun maddi sıkıntılarının arkasında İngiliz markacılığının büyüme baskısı ve koloniyal zihniyet yatıyor. Çin gibi sonradan görme zengin bir ülkeyi buraya çeken de işte bu markalaşma. Açgözlülük ve zayıflayan ekonomilerle çöken talebin gelişini sezinleyemeyen Bordeaux yeni yüzyılla beraber şarap gölü tabir edilen üretim fazlasını distile alkole çevirmek zorunda. Ucuzundan en pahalısına gerileme devrinden çöküş devrine giren bir kırmızılar krallığı Bordeaux.
Önce Avrupa sonra da dünya kültürüne bir Osmanlı armağanı olan lalenin de tıpkı Bordeaux şarapları gibi bir hikâyesi var. Kanuni zamanında Avrupa laleyle tanışınca talep öyle büyüyor ki fiyatlar önce astronomik rakamlara tırmanıyor. Tek bir soğanına tam 50 dönüm toprak veren bile oluyor. Sonuçta lale piyasası tıpkı Bordeaux balonu gibi patlıyor. Batılılar laleye Osmanlıca türban kelimesinden türeyen isimler taksa da, ait olduğu Fars edebiyatında binlerce yıldır lale bir kadeh şarapla betimleniyor.
Paylaş