RÜZGAR nereden eserse misali, yine İstanbul?Ankara arası mekik dokuyorum. Yoruluyorum tabii ama bir yandan da keyifli organizasyonlara da katılmıyor değilim! Geçen hafta, moda dünyasının merakla beklediği İstanbul Fashion Week vardı. Ben maalesef yalnızca ilk gün gidebildim, tadı damağımda kaldı diyebilirim...
Bilmem siz düşündünüz mü neden bu tip organizasyonlar başkentlerde olmaz diye... Amerika’nın en önemli moda etkinliği Washington’da değil, New York’ta düzenlenir. Milano da öyle mesela, modanın başkentlerinden Roma değil. Hayatın dinamizmi içinde, kalabalık insanların oradan oraya koşuşturduğu, kültür ve sanat etkinliklerinin alıcısıyla buluştuğu büyük metropollerde gerçekleştiriliyor böyle büyük çaplı faaliyetler. 2010 İstanbul Kültür Başkent’i olmasının da altında bu sebep yatıyor. E tabii hal böyle olunca İstanbul Fashion Week de, kendine yakışır bir mekandaydı; İTÜ Taşkışla. Kalabalığı görmeliydiniz. Bir heyecan, attım kendimi içeri. Avluda birbirinden şık kadınlar, bakım konusunda yarışan erkekler... Bütün kadınlar olduklarından 15 santim daha uzunlar ?bu yüksek topuklar da olmasa, Türkiye’nin boy ortalaması ortaya çıkacak!? Ben de parmak arası düz taban terliklerimle tek tek standları gezdim. Türk markaları ve tasarımcıları ile yine göğsüm kabardı. Ardından defile alanına doğru giden kalabalığa karıştım. Arzu Sabancı, Feryal Gülman, Heves Ekinci, Melissa ve Maria Eliyeşil, ilk gözüme çarpan şıklar arasındaydı. Topuk sesleri, parfüm kokuları, uçuşan renkler ve desenlerle birlikte salına salına GIZIA defilesine girdim.
Geometrik desenlerin yılı
İki çocuk annesi Demet Şener, GIZIA’nın hemen ardından başlayacak olan Atıl Kutoğlu’nun defilesinin mankenlerinden biri olunca, eşi de onu yalnız bırakmamak adına oradaydı. Hemen ardından Atıl Kutoğlu defilesi başladı? Mankenler mi kıyafetler mi daha dikkat çekiciydi, tartışılır! Rolling Stones’un efsanevi gitaristi Keith Richards’ın kızı Alexandra Richards, top model “siyah inci” Alek Wek... Ve onların taşıdığı birbirinden güzel kıyafetler. Bu sene grafik unsurları çok göreceğiz sanırım. Atıl Kutoğlu da çizgili ve geometrik desenleri bol bol kullanmış. Uzun ve uçuş uçuş, kısa ve vücuda oturan elbiseler, tulumlar çok hoşuma gitti. Kutoğlu’nun 2011 ilkbahar/yaz, favori renkleri de pudra, yavru ağzı, fuşya, oranj, saks ve turkuaz. Maalesef bir toplantıya yetişmem gerektiği için kalan defileleri Deniz Akkaya, Hande Ataizi, Özgü Namal, Tuba Ünsal, İdil Fırat, Armağan Çağlayan ve Gülse Birsel’e bırakarak hüzünlü adımlarla çıktım İTÜ’den! 20 tasarımcı ve 6 markanın yer aldığı bu etkinlikten sonra Türk ve dünya basınında ismimizden sıkça söz edileceği kesin. İstanbul, finans, bilişim, sanayi ve moda alanlarında yükselişe devam ediyor. Güzel Ankaramda ise her zaman olduğu gibi, bürokrasi ve siyasetin kalbi olarak çalkantılı günler geçiriyor!
Referandumda bereket vardır!
Ankara’da siyaset o kadar hayatın içine işlemiş durumda ki... Dünyanın her yerinde böyle mi bilmiyorum ama, bizim ülkemizde böyle olduğu kesin. Herkes, tabii ki haklı olarak 12 Eylül’de yapılacak referanduma kitlenmiş durumda. Sabah kahvaltısından, öğlen yemeklerine, iftardan gece davetlerine kadar, ben dahil hepimiz bunu konuşuyoruz. Kafeler, restoranlar dolup taşıyor bu aralar. Yapılan toplantılar, yenen yemekler Ankara’nın ekonomisine katkıda bulunuyor. Ne kadar enteresan değil mi? Ekonominin canlanması İstanbul’da moda ve konser ile oluyor, Ankara’da da siyaset sayesinde her yerde bir hareket, peşinden tabii bereket.
Haremlique tam benlik
Son zamanlarda İstanbul ve Ankara dışında pek bir yerlere gidemiyorum ama geçenlerde Banu arayıp, sitem etti. Neden Alaçatı’ya gelmiyorsun, yeni mağazamıza uğramıyorsun diye... Banu Yentür’den bahsediyorum. Caroline Koç ile birlikte Haremlique markasını yaratan, tanıdığım en zevkli insanlardan biri. Mutlaka duymuşsunuzdur siz de Haremlique’i. “Huzur nezaketten geçer, nezaket de sadelikten” sözüne en uygun Türk markası bence! Marka hem ismi hem de ürünleri ile haremin mistik dünyası ve çekiciliğini tamamen yansıtıyor... Lüks havlu ve yatak örtülerinden döşemelik kumaşlara, nevresimden aksesuara kadar bütün ürünleri birbirinden güzel. Geçen yıl Türk Kahvesi’nin gelenekselliğini bozmadan, dünya çekirdekleri ile hazırlanan gurme bir kahve ile çıktılar karşımıza. Ankara’da, Haremlique Türk Kahvesi’nin tanıtımını ortak bir proje ile gerçekleştirmiştik. İstanbul’dan sonra bu yaz da Çeşme Alaçatı’da açtıkları Haremlique mağazası ile hızla ilerliyorlar. Hem markanın bilinirliği hem de ürün çeşitliliği artıyor. İlk fırsatta gideceğim Alaçatı’ya, o şirin arnavutkaldırımlı daracık sokakta oturup bol köpüklü, damla sakızlı bir Türk kahvesi içeceğim! Bir de bu aralar, yaz için özel olarak tasarladıkları çantalar herkesin dilinde! Çeşme sokaklarında, Bodrum plajlarında herkesin kolundaymış... Yaz bitmeden ben de edineceğim bir tane, takacağım koluma, çıkacağım sokağa! Siz de yazın bu son günlerinin tadını çıkarın, haftaya görüşünceye dek sağlıkla afiyetle kalın!