Paylaş
Ne güzel bahar geldi, cemreler düştü, güneş artık pırıl pırıl Ankara’mızı aydınlatmaya başladı derken yine o geliyor aklıma. Kimbilir sevdiğiyle yaşayacak kaç güzel baharı vardı diyorum.
Hatice Fırat, Mersin’de yaşayan henüz yeni 19 yaşında gencecik bir kız! Suçu sevmek, aşık olmak. Cezası, ailenin kararıyla ölüm. Sonuç, kendisinden bir yaş büyük ağabeyi tarafından boğazı kesilerek 42 yerinden bıçaklanarak öldürülmek. Daha da kötüsü, aile cenazeyi almadı. Gencecik Hatice’nin cenazesi muhtar ve mahallenin kadınları tarafından kaldırıldı, duaları en sevdikleri tarafından değil komşuları tarafından edildi...
Aile, kızlarına son defa okunacak bir Fatiha’yı bile çok gördü. Hepimiz ana babayız. Bunları duydukça, okudukça delirecek gibi oluyorum... Biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz? O anne nasıl bir ruh halindedir ki, kızının son yolculuğunda olamazken oğlunu da hapse yollayacak kadar töre baskısında. Peki ya baba? Kızını bırak yaşamayı toprağa gömmeye bile layık görmeyen babaya Mersin’e giderek yüzüne bir iki çift laf etmeyi çok isterdim.
Zihinleri değiştirmiyor
Son yedi ay içinde öldürülen 246 kadın. İşin kötüsü onları öldürenler de babaları, ağabeyleri, eşleri, yani en yakınındakiler. Töre ya da namus cinayeti altında kadınlarımızın öldürülmelerine artık bir dur demenin zamanı geldi hatta çoktan geçti. Neler yapmalıyız da bu cinayetler son bulsun, neler yapmalıyız ki genç kızlarımıza artık enişteleri, dayıları tecavüz etmesinler?
Sivil Toplum Kuruluşları son yıllarda bu konu için kolları sıvamış durumda... Benim de üyesi olduğum pek çok dernek, vakıf bu bilincin artması ve bu konuya dikkat çekmek için etkinlikler düzenliyorlar. Paneller, seminerler, konferanslar… Ama bu paneller, oturumlar, biz kadınların karşılıklı bu konuyu paylaşmamız, neler yaparız da kadınlarımızın yaşam standartlarını yükseltirizi konuşmaktan öteye gitmiyor maalesef! Tüm bu etkinlikler, Mersin’deki Hatice’nin babası Lütfü Fırat’ın düşüncesini değiştirmiyor. Ya da Ayşe Paşalı’ya koruma vermeyen hakimin zihniyetini…
Cenazeye katılsalar
Burada en büyük görev yine devlete düşüyor. Sayın Başbakan, Sayın Meclis Başkanı, Kadından Sorumlu Devlet Bakanı ya da diğer bakanlar, öldürülen kadınlarımızdan birinin mesela Hatice’nin ya da Ayşe Paşalı’nın cenaze törenine katılsalar topluma ne güzel, ne doğru bir mesaj vermiş olurlar. Nasıl ki şehitlerimizin cenazelerine katılıyorlar, öldürülen kadınlarımızdan birinin cenazesine katılmaları devletin kadınlarımızın şiddet görmesinden yana olmadığını gösterir tüm topluma! Toplumda herkese namus kavramının kadının bedeninde temsil edilen bir değer olmadığını anlatsalar nasıl da değişir algı.
Sayın Milli Eğitim Bakanımız’a da çok iş düşüyor. Okullarda ‘Kadına Şiddete Son’ demek için ek dersler koyulmalı, seminerler verilmeli. Erkekleri küçük yaştan itibaren bu konuda bilinçlendirmek şart. Hem devlet hem yerel yönetimler hem de Sivil Toplum kuruluşları elele vererek ses getiren büyük bir kampanya başlatsalar inanın ki bu cinayetlerin sayısı hayli azalır.
Farkındalığı değiştirelim
İKİ gün sonra, 8 Mart. Yani Dünya Kadınlar Günü. Düzenlenen etkinliklerden bir tanesi de, geçtiğimiz Cuma günü Kanada Sefiresi bayan Raja Bailey’nin ev sahipliğinde düzenlenen bir paneldi. Konuşmacı olarak Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nun eşi Doktor Sare Davutoğlu, Kanadalı senatör Nancy Ruth ve ben vardık. Sare Hanım ve ben Türkiye’deki kadınların sorunlarını elimizden geldiği kadar anlatmaya çalıştık ve maalesef pek de içaçıcı olmayan rakamları paylaştık.
Yanımda, Türk kadınını uluslararası platformda en iyi şekilde temsil eden, duruşuna her zaman hayran olduğum Sayın Emel Doğramacı oturuyordu. Nancy Ruth Kanada’da kadının satatüsünü anlatırken, iki ülkenin rakamları arasındaki uçurumu duyunca, Emel Hocam ile buruk bir gülümsemeyle göz göze geldik...
Ne acı, gelişmekte olan ülkeler statüsünden daha uzun yıllar çıkamayacağız gibi gözüküyor! Kadın erkek fark etmez, insan haklarına inanan, eşitlikten yana olan bütün herkese sesleniyorum. Gelin bu yıl, farkındalığımızı gösterelim. Onlar için birşeyler yapalım. Manevi destek, kimi zaman maddiyatın insana açmadığı kapıları açar. Mevlana’nın dediği gibi: “Kadın Hak nurudur, sevgili değil... Sanki yaratıcıdır, yaratılmış değil!”
Her geçen gün mağdur olan kadınların sayısının azalması dileği ile Dünya Kadınlar Günü’nüzü kutluyorum!
Paylaş