Paylaş
Yaradan sana yâr.
Biliyorum sığmazsın hiçbir yere,
Dünya sana dar.
Ama dayan gönlüm,
Dayan ki; her gecenin mutlaka bir sabahı var...
Ne kıymetlidir bu sözler...
Özellikle de en dara düştüğümüz, en umutsuz olduğumuz zamanlarda...
Obama’nın seçim sonrası yaptığı konuşmada söylediği :
“Kim olursan ol, neye benzersen benze, beyazsan, siyahsan, Latin, Asyalı, genç, yaşlı, zengin, fakir, normal, engelli veya eşcinsel; her zaman birlikteyiz, el eleyiz!” sözleri de bu değil mi?
Daha geçen gün duyduğumuzda, hepimize ümit vermedi mi bu sözler?
“Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana öyle aksettirir...”
Bu değil midir günümüzde ortalığı kasıp kavuran enerji, “secret”, pozitif düşünme furyasının temeli?
Eşitliğin, vicdanın, yaşamın, aklın yolu; sekiz yüzyıl önce de aynıydı, şimdi de...
O her şeyi yüzyıllar önce düşünmüş, çözmüş.
Dünyayı anlamış, bitirmiş.
Bizse hala onu anlamaya çalışıyoruz...
Uçarak gittim!
Hızlı trenle Mevlana’yı ziyarete gittik geçen hafta annem, kardeşler, kuzenler...
Ankara-Konya arası sadece 1 saat 45 dakika!
Tren çok rahat. İstasyon şehrin içinde. Mevlana Müzesi’ne de on dakikalık araba mesafesinde.
Müze çok kalabalıktı.
Çoğu Kuzey Avrupalı olan gezginler, ellerinde kitaplarla bu derin felsefeyi anlamaya çalışıyorlardı.
Ben de bir köşeye çekildim. Sessizce, beynimi sözleriyle, içimi huzuruyla yıkadım.
Bol bol dua ettim.
Oraya kadar gidip Mevlana’yı Mevlana yapan ilahi aşkı, sohbetini günlerine gecelerine sığdıramadığı Tebriz’li Şems’i ziyaret etmeden dönmek olmaz.
Nispeten daha sade ve gösterişsiz olan türbesini gezerken Elif Şafak’ın “Aşk” romanından cümleler vardı hep zihnimde;
“Ya ortasındasındır AŞK’ın merkezinde; ya da dışındasındır, hasretinde...”
Baş kahramanın dünyevi aşkı keşfediş öyküsü, Mevlana ve Şems’in bağı, Elif Şafak’ın “Aşk”ın 40 kuralını yeniden harmanlayışı beni çok etkilemişti.
Şimdi de “ Şemspare”si çıktı ünlü yazarın.
Hemen havaalanından buldum aldım bir tane. Uçakta başladım okumaya...
Hayat donuklaştığında, aynılaştığında, biz yanlızlaştığımızda içimize güneş serpecek denemelerden oluşuyor kitap.
Hepsi farklı, anlamlı, bilgi dolu, kısa kısa...
Bir de her denemeye ait bir çizim var.
Yani hiç zorlamıyor sizi, ürkütmüyor. Aman kaçırmayayım, bu sayfayı tekrar okuyayım, tamam biraz daha okuyayım akıcı olmaya başlayacak diye dişimizi sıktığımız cinsten değil.
Bitireceğim diye korktum bıraktım.
Canım her sıkıldığında ağzıma bir şeker atar gibi, bir bölüm okuyacağım.
Tom Hanks, herkes SEN!
Hayatı sorgulamanın derinliklerinde geçirdiğim bu haftayı en son gittiğim “Bulut Atlası” filmiyle noktaladım.
Filmin çok anlamlı bir konusu var:
Hayatlarımız sadece bize ait değil, hepimiz birbirimize bağlıyız.
Ama öte yandan biraz yorucu. Aynı anda onlarca film izlemiş gibi yoruluyorsunuz.
Sürekli anlamaya çalışıyorsunuz.
Bir süre sonra da salondan şu dialoglar yükseliyor;
- “Bu yaşlı adam kim?”
- “Tom Hanks. ”
- “Merhametli, şu iyi kalpli olan köylü?”
- “O da.”
- “Bu psikopat yazar kim? Adamı balkondan fırlattı !! ”
- “Yok artık, gözlerine baksana; bu da Tom Hanks! ”
Bir insan herkes mi olur?
Her rol bu kadar mı yerini bulur?
Sorgulayışlar, gelecekte Dünya nasıl olacak, ölünce ne olacağız soruları asla bitmez...
Bu filmden sonra kalan iki şey ise:
Kusursuz makyajlar ve Tom Hanks’in eşsiz oyunculuğu!
Paylaş