Trajik hikâyenin kahramanları: Nebioğlu Ailesi

Günlerdir Metin Akpınar ve dava ile ortaya çıkan kızlarını konuşuyoruz. Bu hikâyede “Neden Akpınar kızları sahiplenmedi? Hamilelikten haberi var mıydı? Anne nerede?” gibi çok fazla cevaplanmayan soru vardı. Dün sabah sevgili Hakan Ural ve Nur Tuğba Namlı’nın “Neler Oluyor Hayatta” programında Akpınar’ın kızı Duygu Nebioğlu’nun ağzından hepsi yanıt buldu. Biyolojik babası Akpınar’ın en başından beri her şeyi bildiği ama inkâr ettiğini söyledi Nebioğlu. Yanı sıra çok önemli bir şey daha anlattı: KALBİYOLOJİK ailesi, Özdener- Emine Nebioğlu’nun onlara nasıl sahip çıktığı, sevgi ile büyütüp, yeni bir hayat verdiğini... Bu detay gözden kaçmasın istedim. Zira bu trajik hikâyenin kahramanları bence onlar.

Haberin Devamı

KEŞKE ÖZ AİLEM ONLAR OLSAYDI

Eminim ne benim ne de sizin övgülerinize ihtiyaçları yok ve öylesine eminim ki birileri onları övsün diye de evlat edinmediler ikizleri. Ama biyolojik olmasa da bir çocuğa şu dünyada verilebilecek en güzel şeyi; sevgiyi verebilen güzel insanlar için bir başlık açmak istedim.

KURUMDA BÜYÜDÜLER

Dünkü canlı yayında şunları söyledi Duygu Nebioğlu: “Öncelikle asla soyadımı değiştirmem. Onlar benim gerçek ailem. Beni doğuran annem, maddi- manevi zorluklar içinde olduğu için, bizi önce Şener Ailesi’ne vermiş ama bir noktada Antalya Valiliği tarafından devlet korumasına alınmışız. 6 aylıkken Çocuk Esirgeme Kurumuna yerleştiriliyoruz.”

Trajik hikâyenin kahramanları: Nebioğlu Ailesi

DAYAK YEDİK

Haberin Devamı

Benim güzel ailem, sınıf öğretmeni Emine- fizik öğretmeni Özdener Nebioğlu ise 18 Mayıs 1994’te, 6 yaşındayken bizi evlat ediniyor ve yurttan kurtarıyor. ‘Kurtarıyor’ çünkü benim işitme kaybım var. Bu ne zaman oldu, doğduğumuzda mı bakımsızlıktan mı? Bilmiyorum. Kurumda güneş görmeyen bir odada büyüdüğümüzü hayal meyal hatırlıyorum ve karanlıktan hala korkuyorum. Yatağımı ıslatırdım o dönem ve bu ne zaman olsa ya oradaki çocuklardan ya da görevlilerden dayak yerdim. Nebioğlu ailemiz olmasa idi şimdi kim bilir nerede olurduk?

MÜTHİŞ BİR SEVGİ VERDİLER

Bize öylesine iyi baktılar, müthiş bir sevgi verdiler ki geçmişe dönük çok şeyi unuttuk. Yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda idi. Aile dostları, akrabalarımız... Hepsi bizi bağrına bastı. Özel okullara gönderdiler. İyi bir birey olmamız için çabaladılar. Baş üstünde taşıdılar. Muhteşem bir sevgi ile büyüdük. Keşke ama keşke “öz” ailem onlar olsaydı.

İKİZ KIZLARIN ‘KALBİYOLOJİK’ EBEVEYNLERİNE BÜYÜK SAYGI DUYDUM

Simay Bülbül, ödüllü bir tasarımcı. Aynı zamanda Kırmızı Çocuklar Derneği Kurucu Başkanı ve eşi Serhan ile herkesi koruyucu aile olmaya teşvik ediyorlar. Ki uzun bir zaman önce onlar da Yaşar’a koruyucu aile oldu. Tesadüfe bakın ki Yaşar’ın eve geldiği gün Bülbül de gebe olduğunu öğrenmiş. Başlıkta geçirdiğim ‘kalbiyolojik’ aile tanımı aslında onun. Diyor ki: “Biz koruyucu anneler, bu yolla kalbimizden doğurduğumuza da inanırız. Benim iki doğumum oldu; ‘biyolojik’ ve kalbiyolojik...”

Trajik hikâyenin kahramanları: Nebioğlu Ailesi

Haberin Devamı

BİRİLERİ GELECEK BİZİ KURTARACAK

Bülbül evlat edinme- koruyucu aile arasındaki farkı ise şöyle anlatıyor: “Çocuklar, devlet korumasına iki şekilde alınır. Bazı çocukların hiç biyolojik ailesi yoktur ya da aile çocuktan feragat etmiştir; Akpınar örneğinde olduğu gibi. Bu çocuklar sayıca azlar ve evlat edinilebiliyorlar. Yani aile nüfusuna geçirebiliyor. Bir de anne- babası olan ama bir sebeple ebeveynlik yetisini yitirmiş olanların çocukları var ki onlar evlat edinilemiyor. Devlet, bakım modeli olarak; yeme, içme, eğitim, bu çocuklara tüm imkânları sağlıyor ancak bu, anne- baba sevgisi ya da sıcak bir evin yerini asla tutamaz. Bu yüzden de koruyucu ailelik sistemi var. 9 yıldır yuvalardayım. Gördüğüm şu: ‘Birileri gelecek, bizi buradan alacak’ diye bekliyorlar.”

Haberin Devamı

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından sıkça duyduk evlat edinmek- koruyucu aile olmak isteyenleri. “Doğru” diyor Bülbül “Ama” ile devam ediyor: “Sanıyorlar karpuz gibi seçip, hop diye hemen yarın eve götürebilecekler. Yahu mümkün değil böyle bir şey. Bir kere devlet ince eleyip, sık dokuyor. Mental durumunuzdan tutun evinizin durumuna kadar; ne kadar paranız olduğu hiç önemli değil- zenginlik aranmıyor, her şeye bakılıyor. Prosedür en az 9 ay sürüyor. ‘Anlık’ vicdan yaptın diye ya da her isteyene çocuk verilmiyor. Deprem sonrasında 500 bine yakın aile başvurdu ama ne oldu biliyor musun yarısından fazlası bu söylediklerimi duyunca ‘pır.’ Gittiler.”

Haberin Devamı

EV İLE YUVA FARKI: DERİN TRAVMALAR

Çoğu kişi de ‘bebek’ ya da küçük çocuk istiyor. Yuvadaki çocuklar 6-7 yaşına geldiğinde pek tercih edilmiyor. İki kardeşi ayırmayıp, beraber büyüttükleri ve 6 yaşında- kimsenin istemeyebileceği bir yaşta- evlat edindikleri, gerçekleri saklamadıkları için Nebioğlu Ailesi müthiş bir aile. İnanılmaz saygı duyuyorum. Tüm hayatlarını yuvada yaşamış çocuklarım var benim. Bir çocuğun; psikolojik ve fiziksel olarak şekillendiği bir dönemde, evde büyümesi ile yatakhane siteminde büyümesi arasında dağlar kadar fark var. Bu, çocuklarda derin travmalar yaratabiliyor. Oysa evde büyürlerse en üstteki yara tam kapanmasa da aldıkları sevgi ve güven onlara mutlu bir hayat bırakıyor. Bu bile yeter.” 

Yazarın Tüm Yazıları