Paylaş
Karalama kampanyası
SİYASAL iletişim uzmanı Ali Saydam, yakın tarihe giderek, Türkiye’de siyaset dilinin uzun zamandır benzetmeler üzerinden yürütüldüğünü söylüyor ve örnekliyor: “Özal dememek için ‘Çankaya’nın şişmanı’, Çankaya dememek için ‘864 rakımlı tepe’ deniliyordu. Türkiye’de siyasetin üslubu hep bu oldu. Siyasi iletişimde önemli olan ise bu söylemin bir karşılık bulup bulmadığıdır. Halkın kültür ve değerlerine, o anki algı durumuna uygunsa, karşılık da buluyorsa bu tür jargonlar sık kullanılır.” Saydam, karalama ya da itibar sarsmaya yönelik bu nefret dilinin bir noktada bayağılaşmaya yol açtığını belirterek Bakan Albayrak’a karşı bir karalama kampanyası başlatıldığına da değiniyor ve “Başka ilişkileri olduğu iddia edildi. Yetmedi, montajlı fotoğraflar yayınlandı. Akabinde ‘Eşi evden kovdu’ denildi. Sosyal medyada bu yalanlar köpürtüldü. Olay çığırından çıktı. Oysa siyaseten kendisini biraz yakından tanıyan biri bunların gerçek olmadığını, ekonomi konusundaki eğitimi ile iş dünyasındaki başarılarını bilir ve hak edilmiş bir mevkide olduğunu kabul eder” diyor.
HALK NE DİYOR ONA BAKMALI
Saydam şöyle devam ediyor: “Muhalefet kullandığı metaforların karşılığını bulduğunu zannediyor ve onun için buna tenezzül ediyor. Oysa siyasi iletişim sonuç odaklıdır. Sonuç alıyorsanız doğrusu yanlışı yoktur! Amerika ve Avrupa bu tarz söylemleri test eder. Mesela ‘Damat diyorum ama halka geçiyor mu?’, ‘Halk da aynısını diyor mu?’ Bana sorarsanız demiyor. Muhalefetin söylemi ile kısıtlı. Jargonlar sadece karşı tarafı sinirlendirmek için kullanılıyorsa siyasi amacından çok bireysel tatmini vardır.”
Ahlaksızlığa karşı ortak duruş şart
KAMUOYU araştırmacısı Hakan Bayrakçı muhalefetin Bakan Albayrak için sıklıkla ‘damat’ dediğini hatırlatarak “Çok da abes bir laf değil. Geçmişte de birçok kişiye benzer şekilde hitap edildi. Akraba tabirlerinde bir sıkıntı görmüyorum. ‘Ötekileştirmek’ için söylendiği aşikâr ama bana göre büyükşehir seçmeninde bu söylemin bir karşılığı yok” diyor. Bayrakçı her şerde bir hayır olduğunu söyleyerek “Yaşanılan son olay hayli can sıkıcı. Cumhurbaşkanı’nın da hem torununa hem kızına hakaret var. Bir baba ve dede olarak çıktı, konuştu ki ‘az’ bile konuştu. Muhalefet ise bu tarz bir hakaret ya da küfür olunca her zaman tepki vermiyordu. Bu olayda ilk defa ortak bir ses çıktı. “Böylesi ahlaki bir konuda ortak hareket edilebiliyor olması, siyasetin dili her ne kadar sert ve çetin olsa da iyi bir başarıdır. Bardağın dolu tarafı budur. Millet ittifakının seçmenine gelince; çevremdeki birçok kişi ‘Bu ne rezillik’ diyor ve demekten de çekinmiyor. Dolayısıyla özellikle muhalefetin yürüttüğü ‘damat’ siyasetinin böylesi çirkin bir olaya sebep olduğunu asla düşünmüyorum.”
Siyasetçiler ders çıkarmalı
SİYASAL iletişim uzmanı Suat Özçelebi de “Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” gibi aslında hakaret içeren söylemleri ‘sloganlaştırarak’ basitleştirmenin Türkiye siyasetine hâkim olduğu görüşünde. Özçelebi “Günümüzde iktidar da, muhalefe de hâlâ benzer söylemler içerisinde. Siyasetçiler halk ile iletişimi kavramsal bir çerçevenin dışına taşımak için dili basitleştirmeye çalışıyor. Bu basitleştirmeler bir süre sonra yerini içinde ironi barındırmayan hakarete bırakıyor. ‘Seçmen beni böyle anlıyor’ gibi bir kılıfla üretilen bu söylemler halkta ‘Ben de aynı cümleyi sarf edebilirim’ algısına yol açıyor” diyor.
HAKARETTEN ÇOK İRONİ VE MİZAH LAZIM
Özçelebi şöyle devam ediyor: “Türk siyasetinin hakaretten çok ironi ve mizaha ihtiyacı var. Burada aslolan bir şey daha var, o da yaşanılanlardan siyasetçilerin ders çıkarmadığı gerçeği. Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş da CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da benzerini yaşadı. Tüm bunlardan ders çıkarılmamış olacak ki şimdi aynısı Bakan Albayrak ve eşi Esra Hanım’ın başına geldi ki Esra Hanım için sarf edilen o sözler kavgada düşmana dahi söylenmeyecek bayağılıkta. Özellikle kadınlar üzerinden yürütülen ‘nefret’ ve ‘ötekileştirme’ söylemleri tehlikeli ve asla kabul edilemez. Bu noktada halka da örnek olması açısından acilen yeni bir dil geliştirilmeli.”
Paylaş