Paylaş
AKIL HASTASI DEMEK YANLIŞ OLUR
İfadesini okudum. Öyle ki içinde bulunduğu ruh hali ve bir yalanının çığ gibi büyüyüp onu yutan bir sarmal olması sebebi ile acıdım da hatta. Ama ameliyathaneye sadece gözlemci olarak girmiş olması dahi korkunç. Peki, ne umdu? Yalancının mumunun yatsıya kadar yandığını duymamış mıydı hiç? Nasıl bir psikolojideydi ki doğum gününde kendine çelenk gönderdi? Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gökhan Oral’ı aradım, şöyle diyor: “Muayene edilmeyen bir kişi ile alakalı bizzat kişi hakkında yorum yapmak sadece etik değil akademik açıdan da uygunsuzdur. Ancak sahte doktor vakası ile yeniden gündeme gelen ‘-mış gibi yapma’ toplumlarda çok yaygın. Bu sebeple küçük hanımın kişiliğinden ziyade gel durumun röntgenini çekelim.” İşte 3 soruda durum analizi.
Bu sahte doktor bana Anna Delvey olayını hatırlattı. Kendini bir Alman mirasyedi olarak tanıtıp New York jet sosyetesini dolandırmıştı. Hasta mı yoksa suçlu mu bu kişiler?
Adını, soyadını, nüfusunu değiştirecek kadar kimlik değişimi yaşayan insanlar var toplumumuzda da. Ancak bu kişilere akıl hastası demek yanlış olur, ki akıl hastası çıkma durumları da epey nadir. Hatta benim bizzat bulunduğum muayenelerde, kişinin cezai sorumluluğunu ortadan kaldıracak düzeyde bir akıl hastalığına hiç tesadüf etmedim. Bu kişilerde daha çok Disosiyatif Kimlik Bozukluğu denilen ciddi çoğul kişilik bozukluklarına rastlanır. Kişinin birden fazla kişiliği var ve buna inanıyor. Bu durum daha çok karakter sorunları yaşayan kişilerde ortaya çıkabiliyor. ‘-Mış gibi’ kişilik bozukluğu... Bu da yeni bir kavram.
YALAN BİR HAYAT YAŞIYOR VE İNANIYOR
Ne demek ‘mış gibi’ kişilik bozukluğu?
Adı üzerinde, kendisine ait olmayan bir hayatı, bir duygu ya da bir durumu ‘mış gibi’ yaparak yaşarlar. Kişilik örüntüsü olarak farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Sosyopatik kişiliklerde rastlanan bir durumdur. Ağırlıklı olarak menfaat odaklıdırlar. Yani hedef bellidir. Bir dolandırıcılık mizanseninde polis-savcı rolü oynanması gibi. Kişi bilinçli şekilde bir role bürünür ve asıl karakteri ile ilgili en ufak şüphesi de yoktur, yani rol yaptığının farkındadır. Bu çok yaygın. Bir de amaç direkt dolandırıcılık olmasa bile etrafında iyi bir etki uyandırmak, hayran olunmak, kabul ve değer görme gibi özel bir ‘statü’ ile karşılanmak, bu statünün de duygusal ve maddi avantajlarından faydalanmak amacı ile bir başka kimliğe bürünme durumu var ve bununla da sıklıkla karşılaşıyoruz. Bu daha uzun süreli oluyor. Bu kişiler söyledikleri yalana inanıyorlar. İnsan hayatının farklı aşamalarında kendine ve çevresine birçok nedenden yalan söyler. Buradaki temel fark kişi söylediği yalanın farkında mı? Kişilik bozuklukları bu noktada başlar. Bu sahte doktorun ifadesinde söyledikleri doğru ise yalan bir hayat yaşadığını ve buna inandığını söylemek mümkün yani bir yere kadar yalan söylediğinin farkında ama bir noktaya kadar da değil.
Sahte doktor Ayşe Özkiraz’ın doğum gününde kendine çelenk gönderdiği anlaşıldı.
'STATÜ' KİLİT NOKTA
Sosyal yaşantılarımızda ‘statü’ kilit bir nokta. Herkes belirli bir statü ya da değere sahip olmak istiyor. Buna bir de aile baskısını ekleyince... Bu noktada bir tavsiyeniz olur mu?
Her bireyin kendi çocuklarından belli bir oranda narsistik beklentisi olur, ‘Ben yapamadım, o yapsın.’ Bu insani ve normal bir durumdur. Ama beklenti bir noktadan sonra gerçeklik ile uyuşmuyor ve de bu beklenti çocuğu daha erken yaşlarda boğmaya başlıyorsa orada bir sorun oluşabilir. Ailenin, çevrenin ya da toplumun beklentileri, hele de küçük yaşlardan itibaren tekrarlanmış haldeyse, kişinin buna kendini kaptırması ve ondan beklenen kriterleri yakalayabilmesi için her yolu denemesi çok da seyrek bir durum değildir. Bu sebeple bu tip olaylarda sadece ‘tek suçlu’ yoktur. ‘Ailesi sorumlu’, ‘kızın hatası’, ‘sistemin suçu’ gibi gerekçeler ile suçlu aramak yanlıştır. Kimse tek başına suçlu değildir.
ERGENLİĞİNİ TAMAMLAYAMAMIŞ
PSİKİYATRİST, Prof. Dr. Arif Verimli: “Muayene etmeden sadece ifadelerine bakarak kişinin mitoman (patolojik yalan söyleme alışkanlığı) olmadığını söylemek mümkün. Peki ne? Yaşı henüz 20. Bu da demek oluyor ki ergenliğini henüz tamamlamamış. Ergenlik artık 18 yaşında bitmiyor, yirmi beşe uzadı. Dolayısı ile kişi henüz EGO bütünlüğünü sağlayamamış. Bugün birçok kişi tıbbı kazanmak ister. Çünkü saygın bir meslektir. Süper EGO; ailemiz, toplum da bunu destekler. Bu genç kadının arzuları ile süper egosu burada bir çatışma yaşamış. Eğer EGO bütünlüğü olsa idi yalan söylemeyebilirdi. Ancak sosyal eksiklik, aileye mahcup olmama gibi sebepler ile böyle bir yalan altına giriyor. Kişilik bozukluğu dediğimiz durum aslında tam da böyle başlıyor. Bipolar, şizoid gibi bir durum olduğunu sanmıyorum çünkü genç kızın ifadeleri çok net. Ayrıca fotoğraflara bakınca mimik ve gülümsemesinin de normal olduğu görülüyor. Bir yalan atıyor, o yalan sonra kar topu gibi büyüyor. Pandemi koşulları da bu yalanları daha bir inanılır kılıyor, böylelikle de herkesi kandırıyor. Anne ya da aileyi kandırmak kolay ama burada kandırdığı bir hastane, hekimler ve koskoca bir sistem var. İç denetim mekanizmaları neden işletilmedi? Baş hekimlik neredeydi? Bunlar cevaba muhtaç sorular.”
Paylaş