Paylaş
Alman filozof Nietzsche’nin de dediği gibi: “Sadece iki kişi seni anlar: Biri seninle aynı durumu yaşamış, diğeri seni gerçekten sevmiş olan.” Galler Prensesi Kate’in açıklamasını da işte bu duygularla izledim. 2 yıl önce bana tanı konduğunda bu bilgiyi 6 ay kendime saklamış, ailem ve birkaç arkadaşım dışında kimseyle de paylaşmamıştım. Şimdi bakıyorum da prensesin o videosuna “deep fake” diyen de var “kemoterapi aldıysa neden saçı dökülmemiş” diyen de. Bu da gösteriyor ki her 5 kişiden birinin yaşamı boyunca kansere yakalandığı günümüzde bir kanser hastası ile nasıl iletişim kurulması, ne denilmesi ne denilmemesi gerektiği dahi bilinmiyor. Bu sebeple kanser tanısı alan 5 arkadaş size bir kılavuz hazırladık.
KANSERİ AÇIKLAMAK ZAMAN ALDI
Prenses Kate Middleton, üç küçük çocuğuyla ilgili “George, Charlotte ve Louis’ye her şeyi onlara uygun bir şekilde açıklamak ve iyi olacağıma dair güvence vermek zamanımızı aldı” diye konuştu.
KANSER SADECE BİR ADIM ÖTEMİZDE
Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın 2020’de açıkladığı ve 184 ülkeden, 28 kanser tipinin yer aldığı son verilere göre yılda yaklaşık 19.5 milyon kişi kanser tanısı alıyor.
-Türkiye’de ise bu rakam her yıl yaklaşık 250 bin kişi.
-En sık görülen 5 kanser türü ise meme, akciğer, kalın bağırsak, prostat ve tiroid.
Dünyada her 5 kişiden biri yaşamı boyunca kansere yakalıyor. O 5 kişiden biriyim. 2022’de hormon pozitif meme kanseri tanısı aldım. İlk 1 yıllık süreçte, 16 kemoterapi+ 30 radyoterapi ve bir ameliyat geçirdim. Şu an her şey yolunda (gibi) ancak “Bu, benim başıma nasıl geldi” sorgulamam hala devam etmekte. Dolayısıyla prensesin böylesi özel bir durumu, başına gelen ile henüz yüzleşmemişken, hem de 3 çocuğunun gözü önünde açıklamak zorunda olmasına üzüldüm. Ve bir kez daha anladım ki kim olduğunun, yaşın, eğitimin, maddi durumun önemi yok! “Kanser sadece bir adım ötemizde.”
KANSER DEMEK ÖLÜM DEMEK DEĞİL
İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji uzmanı Prof. Dr. Özlem Sönmez: “Kanser hastalarının yalnız olmadığının anlaşılması ve bilimden yana koyduğu tavır sebebi ile prensesin cesur açıklamasını ayakta alkışlıyorum. Bilinmeli ki bugün gelinen noktada kemoterapi, immünoterapiler, yeni nesil ve akıllı ilaçlar ile son 5-6 yıldır kanseri kronik bir hastalık haline getirme yolunda adımlar atılıyor. Kanser demek ölüm demek değil artık. Sağlıklı beslenme, spor, düzenli uyku kadar erken tanı da önemli! Lütfen kontrollerinizi ihmal etmeyin.”
İŞTE KANSER HASTALARINA SÖYLENMEMESİ GEREKEN O SÖZLER
DURUMA BİR AD TAKMAYIN
Fulya Soybaş- Gazeteci: “Tanımı açıkladığımda çok kişi, ‘Kanser grip gibi bir şey. Atlatırsın, merak etme’ dedi bana. Beni en çok üzen de buydu. İlk kez ölümle burun burunaydım. Çocuğumu, ailemi düşünüyordum. Ve yaşayamadıklarımı. Dolayısıyla bu benzetme, bunca duygusal yükün altında, sanılanın aksine güç vermiyor, değersizlik duygusu yaratıyor insanda. Kemoterapi gibi ağır ilaçlar yetmezmiş gibi tüm sürecin basit bir gribal enfeksiyonla karşılaştırılması daha güçlü görünme isteği yaratıyor. Ancak takdir edersiniz ki her zaman güçlü olmak mümkün değil. Çünkü bir savaşta değiliz. Bazen ağlamak, yorulmak da sürecin bir parçasıdır.”
DERS VERİR GİBİ KONUŞULMAMALI
Dr. Tuğba Bağcı Önder- Koç Üniversitesi Kanser Terapi ve Araştırma Merkezi Kurucusu: “-meli -malı kalıplarındaki konuşmalar can sıkıcı. ‘Her şeyi bırak, kendine odaklan!’ ya da ‘Stresten uzak durmalı, çalışmamalısın!’ Oysaki normalime, rutine devam edebilmekti beni ayakta tutan ve mutlu eden. Elbette son derece iyi niyetli sözler. Ama şunu duymak isterdim: ‘Bu süreci nasıl yaşamak istersen, her halinle yanındayım.’ Didaktik cümleler iyi gelmiyordu. ‘Nasılsın? Yapabileceğim bir şey varsa söyle. İhtiyacın olduğunda buradayım’ iyi geliyordu. Tavsiye, nasihat iyi gelmiyordu. Kendim de doktorlarımla aynı yerde çalıştığım için onlarla hastalığımın yanı sıra iş, güç konuşmak da çok iyi geliyordu. Yani reddetmek değil de kabul edip yola devam etmeye odaklanmaktı beni kurtaran.”
ACIYAN GÖZLERLE YAKLAŞMAYIN
Pelin Ateşok- Viyolonsel sanatçısı: “3 buçuk yaşındaki kızımla yürürken, hep balon aldığımız bir bey bana bakıp, (kemoterapi kaynaklı saçlarım dökülmüştü) tahtaya vurdu ve ‘Allah düşmanımın başına vermesin’ dedi. Herkesin gözleri ile süzüp, acımasıydı beni en çok üzen. Bana en iyi gelen hep en sıradan, normal sohbetler ve rutinlerdi. Bana en iyi gelen cümle ise ‘her şey gelir, her şey geçer.’ Emir verir sohbetler hep can yakıcı oldu. Ben viyolonselim. Müzik benim için bir iş değil yaşam şekli. Kol altı lenflerim alınmıştı. Yani bir daha çalabileceğim bile şüpheliydi. ‘En kötü başka bir iş yaparsın!’ söylemleri, sürekli akıl verilmesi beni hastalığın kendisinden daha çok üzüyordu.
TEDAVİ SÜRECİNİ ANALİZ ETMEYİN
Selda Kaplan- Şanlıurfa Model Akıl Eğitim Kurumları ilkokul ve ortaokul Dershane Müdürü: “Bilmem kimin kızı/ arkadaşı da şöyle atlattı’ ya da ‘Ne kadar da yatıyorsun. Şu kişi işe bile gidiyor.’ Bir de şu var: ‘Ay ne çabuk atlattın!’ Kimin ne yaşadığını, her ayın bir asır gibi geçtiğini kim bilecek? Hissedilmeyen hiçbir duyguyu anlama şansımız yok. Saçım için söylenenler de mıh gibi aklımda. ‘Kökü sende ne olacak’, ‘Daha gür çıkacak.’ Kötü niyetli değillerdi ama bilmiyorlardı ki saçımın her teli için geberiyordum. Evladımın gözü önünde yaşadığım değişimdi beni en çok yaralayan ve insanlar bana akıl veriyordu üstüne üstlük. Ağlayan birine gül, inleyen birine sus demenin ne kadar yanlış olduğunu anladım. Ağlayana omuz vermek, inleyene çare olmaya çalışmaktı en güzeli.”
SADECE TEDAVİ DEĞİL SONRASI DA ÖNEMLİ
Gülnihan Hatip- İngilizce öğretmeni- masal anlatıcısı: “İlk zamanlardaki desteği aktif tedaviler bitip, saçım uzamaya başlayınca bulamadım. ‘İyileştin artık’ gibi bir yaklaşım içine girildi. ‘Geçti, gitti, bitti’ denildi. Oysa yan tedaviler- iğneler, hormon hapları devam ediyordu. Ve zaten ağır bir süreçten de yenice çıkmıştım. Sudan çıkmış balık gibi ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Tam performans çalışmak, ilişkileri eskisi gibi devam ettirmek pek mümkün olmuyor zaten. Ama insanlar bunu şımarıklık ya da naz sanıyor. ‘Keşke’ diyorum, ‘daha çok sarıp, sarmalansaydım.’ Yalnız bırakılmasaydım.”
Paylaş