Paylaş
PEMBE 100 YIL ÖNCE ERKEK RENGİYDİ
BARBİE izleyicilerinin önemli bir kısmı -iyi PR sonucu- salonlara “pembe”ler içinde arzıendam ediyor. Hatta Türkiye’de de birçok ünlünün katıldığı “Barbie akımı” çok popüler mesela. Ancak gişede işin rengi değişiyor. Dünya gişelerini altüst eden Barbie filmi Türkiye, Hindistan ve Tayland’da Oppenheimer’ın gerisinde.
TÜRKİYE ‘OPPENHEIMER’CI
Yani dünya Barbie çılgınlığı içinde pembelere boyanırken Türkler, Hintliler ve Taylandlılar tercihlerini çok daha uzun ve entelektüel bir filmden yana koyuyor. Bu durum bu 3 ülkenin de dünyaya kıyasla daha eğitimli olduğunun bir göstergesi mi? Belki evet belki değil. Ama ufak çaplı araştırmama dayanarak -Türkiye özelinde bunun sebebinin- “ataerkil” kodlarımız olduğunu söylemek de mümkün. “Erkek çocuk bebek ile oynamaz”, “Erkek çocuk pembe giymez” diye büyütülmedik mi çoğumuz? Belki de bu sebeple sosyal medyada “anti Barbie” akımı başladı. “Barbie izleyen adam ılıktır”, “Adam dediğin pembe giymez” hashtag’leri ile arayın, ne dediğimi anlayacaksınız.
HER 10 KİŞİDEN 4’Ü ERKEK
Oysa filmi izleyen her 10 kişiden dördünün erkekler olduğu açıklandı. Demek ‘gizli’ bir hayranlık var. Peki, nedir derdimiz renkler ve bebeklerle? Renk uzmanı Pelin Gülşen, “Tarih boyunca, pembe sanılanın aksine erkek rengi idi” diyor ve toplumun renk dayatmasının kültürel olduğuna değiniyor: “Yani erkekler pembe de giyer, bebekle de oynar, filmine de gider. Tüm bunlar cinsiyeti tanımlayan birer olgu değildir.” Şöyle devam ediyor:
RENKLER KİŞİLERİN CİNSİYETİNİ TANIMLAMAZ
“TARİH boyunca pembe; savaş ve kanı çağrıştıran kırmızının alt tonlarından olması sebebi ile maskülen öte yandan mavi de Meryem Ana’nın pelerininin genellikle bu tonlarda resmedilmesi sebebi ile daha duygusal, hassas ve feminen olarak kodlanmıştır. Pembenin cinsiyet spesifik anlamını kazanması ise 19. yüzyıl başları. Erkekler başta siyah olmak üzere özellikle koyu renklere, kadınlarsa parlak-pastel tonlara yönelmiş. Çocuk kıyafetleri için pembe-mavi cinsiyet kodlaması ise 1940’larda ABD’de ticari reklamlar üzerinden gerçekleşmiş. Öyle ki o yıllarda pembe özelinde, kültürel faktörlerle yaratılan feminen algı o denli güçlenmiş ki sadece kız çocukları değil yetişkin kadınlar için de pembe kadınsı/onur verici olarak görülmüş. Oysa akademik araştırmalara göre: “Erkek ve kadınlar doğuştan pembe veya mavi rengi tercih etmiyor.” Bu da cinsiyete dayalı basmakalıpların “geleneksel toplum” ve “piyasa” tarafından üretildiğini gösteriyor.
Pelin Gülşen
‘BARBİE’ ÖFKESİ ASLINDA TANIDIK
HÜRRİYET Gazetesi yazarı Uğur Vardan, işi de gereği, Barbie filmini ilk izleyenlerden. Film özelinde, “Barbie, ünlü oyuncağa ilişkin imajın değiştirilmesi üzerinden erkek egemen kültüre ve feminist uyanışa göndermelerde bulunan bir film. Eleştirmen gözüyle filmi beğenmesem de fikren doğru bakış açısına sahip olduğu kanısındayım” diyor. Peki, “Erkek adam Barbie izlemez mi?” Yanıtı şu:
KADINLAR HER YERDE
“Bu film üzerinden aşağılama, küçümseme türü tartışmaların, yaşadığımız coğrafyada vuku bulması filmin aslında ne kadar doğru bir yerde olduğunu gösteriyor. Muhtemelen bu tür reflekslerde bulunanlar, ‘erkek egemen kültüre’ halel gelmesini istemeyenler olsa gerek. Lakin bu ataerkil reflekslerle beslenen, sulanan ve mafya dizileriyle yaşatılan bu kültürün hayattaki yansımalarını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Kadın cinayetlerine neden olan, her gün trafikte, sokakta, orda burada birbirine bilenen, kabadayılık taslayan, sinirlenen, “Bana ters baktı”, “Bana şunu dedi, bunu dedi” diye karşısındakinin boğazına, daha da ileri giderek silahına (tabanca, tüfek, bıçak fark etmez) sarılan ve her gün yaşadığımız şiddet dolu sarmalı yaratan bilinçaltı bu. Bu refleks elbette ‘Barbie’ye de var olan öfkesini kusar ama bu dünya sadece onların dünyası değil çünkü o ünlü şarkının da vurguladığı gibi “Kadınlar vardır, kadınlar vardır, kadınlar her yerde”. Bir zahmet katlanacaksınız!”
Uğur Vardan
TEPKİLER ERKEK KİMLİĞİNİ KORUMA ÇABASININ BİR İFADESİ
SOSYAL psikolog, Dr. Duygu Buğa da toplumun dayattığı cinsiyet rollerinin, erkekliği genellikle güçlü, cesur ve başarılı olma özellikleriyle ilişkilendirdiği ve hatta bu özelliklerin erkek biyolojisinin doğal bir yansıması gibi sunulduğunu belirterek diyor ki: “Bu yaklaşıma göre heteroseksüel olması gereken erkekler, herhangi bir feminen tutum veya davranışa da sahip olamazlar. Bu beklentiler, erkeklerin bu nitelikleri kanıtlamak ve sürdürmek için çaba harcamasına neden olur. Erkeklik, elde edilmesi zor ve kaybedilmesi kolay bir statü olarak kabul edilir ve bu yüzden de oldukça kırılgan bir durum taşır. Örneğin, bazı erkeklerin “Barbie” gibi “kadınsı” kabul edilen şeylere tepki göstermeleri, erkeklik kimliklerini koruma çabalarının bir ifadesi olabilir. Bu tarz tepki veren erkeklerin “erkekçilik” olarak adlandırılan gruba dahil olduklarını söyleyebiliriz. “Erkeklerin doğası gereği üstün” olduğunu savunan bu yaklaşıma göre, insanlığı mutlu edecek yegâne toplumsal sistem ataerkil sistemdir ve erkek egemenliği gerçekte hiçbir zaman tam olarak gerçekleşememiştir.”
Duygu Buğa
1 MİLYAR DOLARLIK HASILAT
- 21 Temmuz’da vizyona giren Barbie filmi, 17 gün içinde dünya genelinde 1 milyar dolardan fazla hasılat yaptı. Filmin yönetmeni Greta Gerwig ise sinema tarihinde en yüksek gişe hasılatı elde eden kadın yönetmen olarak tarihe geçti. Margot Robbie’nin Barbie’yi ve Ryan Gosling’in ise Ken’i canlandırdığı film, şu ana kadar Türkiye’de de yoğun ilgi görüyor. Box Office Türkiye’nin verilerine göre film, Türkiye’de iki hafta içerisinde 1 milyondan fazla sinemasevere ulaşarak 101 milyon TL’lik gelir elde etti.
Paylaş