Paylaş
YOKSULLARIN DA KAHRAMANI OLMAK İSTEDİ
5 Kasım 1977’de 400’e yakın sanatçı-sinema emekçisinin, sinema üzerindeki baskıları protesto etmek için İstanbul Beyoğlu’ndan başlattığı Ankara yürüyüşü Tarık Akan ve Cüneyt Arkın için adeta bir milat oldu. Çünkü her ikisi de ‘yakışıklı’ jön imajından yorulmuş, işçi-emekçinin durumunu ortaya koyacak filmler yapmak istediklerini fark etmişlerdi. O yürüyüşte kimler yoktu ki: Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Fatma Girik, Kadir İnanır, Türkan Şoray, Vedat Türkali, Fikret Hakan ve Ali Özgentürk... Yönetmen-senarist Ali Özgentürk’ü aradım. Sağ olsun kırmadı, o yürüyüşte Cüneyt Arkın ile aralarında geçen ve kimselerin pek de bilmediği diyaloglarını anlattı:
“Ne yürüyüştü! Kimse arabaya falan binmedi. Dere, tepe, gerçekten de yürüdük. Sık sık yan yana düştük Cüneyt ile. Ne kadar derin biri olduğunu ilk o zaman fark ettim. ‘Aslında’ dedi ‘Yoksulların kahramanı olmak isterim. Kötülerin kaybettiği, iyilerin kazandığı filmler yapmalı.’ O zamanlar özgürlük, demokrasi, sosyalizm rüzgârları esiyor tabii. Halkın kendisini kurtarması gerektiğine dair fikirleri vardı, kendinden örnekler verirdi:
‘Yoksul bir aileden geldim. Filmlerimde kötülere karşı savaşıyorum, kral ve diktatörlere yani güce kafa tutuyorum. Her zaman kuvvetli olan kazanmaz, yoksullar da kazanabilir. Ben de bunun örneğiyim’ derdi.”
TARIK AKAN TEKLİF ETTİ
“Ömer Kavur, ben, Yavuz Özkan... Toplumsal içerikli filmler yapıyorduk o dönem. Rahmetli de ‘Hep kahramanlık hikâyeleri yapıyorum, toplum iyiliği için de film çekmek güzel olur’ dedi Yavuz Özkan’a. Nitekim de Yavuz Özkan’ın Maden filminde oynadı hemen sonrasında. Filmin başrol oyuncusu Tarık Akan teklifi bizzat kendi götürdü Arkın’a:
“İki başrol var, sendikacı ve işçi. Sen hangisini istiyorsan al, ben ötekini oynayacağım” dedi. Cüneyt Arkın sendikacıyı seçti. Bazı eleştirmenler, sosyologlar Cüneyt Arkın’ı, ‘Vurdulu, kırdılı filmlerin adamı’ gibi algılasa, burnundan kıl aldırmayan entelektüel camia küçümsese de aslında her filmin altında bir gönderme vardı. Bundan zevk alıyordu. İşçilerin haklarını aradığı filmleri unutulmamalı.”
HOLLYWOOD YILDIZI OLABİLİRDİ AMA ‘VATANIM’ DEDİ
Cüneyt Arkın’ın nikâh şahidi, ‘Bay sinema’ lakaplı ünlü yönetmen-yapımcı-yazar Türker İnanoğlu’nu aradım. Üzgün bir ses tonu ile “Sevgili kızım, hangi hikâyesini anlatsam diğeri eksik kalır. Kıymetli bir insandı” diyor. İnanoğlu’nun ‘Afişlerle Türk sineması’ kitabında okumuştum sanırım. ‘İtalyanlar, İngilizler rahmetlinin peşinde imiş. Doğru mu?’ diye soruyorum. Şöyle yanıtlıyor:
“Doğru. Bir silahşorun hayatını anlattığımız, aksiyon türündeki ‘Yumurcak Küçük Kovboy’ filmi Cüneyt’in yurtdışında da fark edilmesini sağladı. Hatta İtalyan yönetmen Guido Zurli Cüneyt Arkın’a öyle övgüler yağdırdı ki namı İtalya’da yürüdü, sete yapımcılar doluştu. Lisan öğrenmek için İtalya’da kalacaktı ama barda bir aktris ile kavgaya karışınca olmadı. İşler terse döndü. Ama öyle iyi bir aktördü ki film vizyona girdikten sonra bu kez İngilizlerin radarına girdi. Efsanevi karakter ‘James Bond’ için teklifte bulundular fakat oralarda çalışmak istemedi. ‘Ne yaparsam kendi memleketimde yaparım’ dedi.”
MEMLEKET SEVDASI
2019 tarihli bir röportajında o günlere dair şöyle diyor Cüneyt Arkın:
“Adamlar buraya kadar geldi ama ben sıcak bakmadım. Benim yerime Roger Moore’u James Bond yaptılar. Hollywood’da özel hayat falan yok. Ne istediğin gibi gezebilirsin ne de dostlarla bir-iki laf edebilirsin. Burada da özel hayatım yoktu ama milletimin içindeydim en azından. Yıllar sonra Ömer Şerif ile karşılaştık: “Her şeyim var ama vatanım yok” dedi. Kazanmak için vatansız olacaksın arkadaş. Bu da bana uymaz.”
İKİ FİLMİ İRAN’DA ESİR KALDI
İnanoğlu, İran ile ortak film yaptıkları dönemde orada ihtilal olduğunu ve Cüneyt Arkın ve Filiz Akın’ın başrol oynadığı ‘İki esir’ ve ‘Melikşah’ filmlerinin orijinallerinin İran’da kaldığını söylüyor: “O yıllarda özellikle de İran sinemasında Cüneyt’e resmen tapıyorlardı ama ihtilal sonrası maalesef, Cüneyt Arkın’ın iki filmi İran’da esir kaldı” diyor.
ÖDÜLÜ REDDETTİ
1972’de 4. Altın Koza Film Festivali’nde, ‘Baba’ filmindeki rolüyle Yılmaz Güney ‘En iyi erkek oyuncu’ seçildi ancak jüri siyasi baskılar nedeni ile ödülü ‘Yaralı Kurt’ filmindeki performansıyla Cüneyt Arkın’a verdi. Jürinin bu kararına tepki gösteren Arkın, “O ödül Yılmaz’ın hakkıydı. Aklı başında herkes bunu bilirken, o ödül bana yakışır mıydı? Yakışmazdı” diyerek ödülü reddetti.
Paylaş