Paylaş
FUTBOL KARIN DOYURMUYOR
EKONOMİST, akademisyen Prof. Dr. Özgür Demirtaş sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Tuttuğunuz futbol takımı kazanınca veya istediğiniz transferi yapınca, şampiyon olunca: Karnınız doymuyor. Cüzdanınız dolmuyor. Geleceğiniz yeşermiyor. Eviniz, barkınız olmuyor. Size ne oluyor?” diye sordu. Prof. Dr. Demirtaş eleştiriler sonrasında ise şunu yazdı: “İnsanların bir şeyi tutkuyla sevmesi güzel. Ama hayatlarındaki problemleri unutacak, kendisini bile ikinci plana atacak kadar fanatik olması güzel bir şey değil...”
FUTBOL BAZEN FUTBOLDAN FAZLASIDIR
SPOR yorumcusu, Hürriyet’in değerli yazarlarından Uğur Meleke’yi arıyor, ‘Ne dersiniz? Futbol karın doyurmuyor mu?’ diye soruyorum: “Özgür Hoca’yı severim, sayarım. Hatta benim lisansım da iktisat. Ancak o sözünü duyunca babamın meşhur lafı geldi aklıma. Çocukluğumda çok fazla maç izlediğimi görür ve bana ‘Bunları seyrettiğin için sanki sana 5 kuruş mu ödüyorlar’ derdi hep. Meğer bir gün ödeyeceklermiş! Tabii babamın konuya böyle yüzeysel yaklaşması doğal ama Özgür Hoca’nın yaklaşımı detaylandırmaya biraz muhtaç gibi geldi bana. Almanya’nın 2014’te Dünya Kupası’nı kazandığı günün ertesinde, yıllık ekonomiyi yüzde 1 oranında etkileyen bir alışveriş hacmi oluşmuş mesela. Mutlu insanlar alışveriş yapmışlar çünkü. Yani Özgür Hocam, futbol cebimize de para koyuyor bazen! Belki teker teker cebimize sıkıştırmıyor ama makroekonomik hikâye farklı. Ayrıca Arjantin’in 70’lerde yaşadığı siyasi buhranın sonunu Dünya Kupası getirdi. 90’larda Yugoslavya’nın dağılmasını Partizan-Kızılyıldız maçı tetikledi. Yani futbol bazen futboldan fazlasıdır aslında. Camus’nün ‘Hayata dair ne biliyorsam futboldan öğrendim’ sözünü de ekleyeyim hatta” diyor.
BİRİ AKILCI, DİĞERİ DUYGUSAL BİR MESELE
UZUN yıllar A Milli Futbol Takımı’nın psikolojik danışmanlığını yürüten psikolog Acar Baltaş’a fanatiklik ya da futbol eleştirisi yaparken ekonomik argümanların kullanılmasının tutarlı olup olmadığını soruyorum. “İkisi bambaşka meseleler” diyerek şöyle anlatıyor: “Öncelikle Özgür Bey çok saygı duyduğum bir kişilik ve ekonomisttir. Ancak insanların davranışlarının yüzde 85-90’ının akıl dışı ama öngörülebilir olduğu unutulmamalıdır. Çoğumuz duygularımıza bağlı hareket eder sonra da ona mantıklı gerekçeler uydururuz. Ve dahası insanlar, kendilerini kimlikleri ile tanımlamaya meyillidirler. Tuttuğu takım insanlar için bazen milliyetinden dahi önde gelen bir kimliktir. Öyle ki belki milli takımın yenilmesine üzülmez ama kendi takımının yenilmesine daha çok üzülür. Bu sebeple insanların ‘karnının doymaması’ meselesi ile bir takımı fanatiklik düzeyde sevmesi farklı konulardır.”
KİMLİK MESELESİ
“Karnının doyması meselesi rasyonel, akılcı; takımının başarılı olması ise irrasyonel, duygusal bir tatmindir. Kişi karnının aç olduğu günlerde, kimliği itibarıyla akşam yastığa başını koyduğu zaman, rahatlamak için gözünün önüne getireceği hayal takımının galibiyeti, başarısı olabilir. Özgür Bey olaya rasyonel açıdan bakıyor ama olay aslında duygusal.”
SİNEMADA KARNIMIZ DOYUYOR MU
EKONOMİST, akademisyen Doç. Dr. Oğuz Demir, meslektaşının sözlerine ‘ekonomist’ gözlüğü ile bakınca katılıyor ama şu soruyu da sormadan geçemiyor: “Sadece futbol mu? O zaman film, tiyatroseverleri de yatırmak lazım masaya. Sinemaya gidiyoruz da karnımız doyuyor mu?’ Doç. Dr. Demir “Olaya sadece ‘geçim sıkıntısı’ penceresinden bakarsak insanların hayattan keyif alabileceği her noktanın gereksiz olduğu yanılgısına kapılırız. Eleştirilmesi gereken insanların futbolla karınlarını doyurup doyuramadığından ziyade, halihazırda karınlarının doyuyor ve bu tarz faaliyetlerden de keyif almalarının önünün açılması olmasıdır. Yani odak noktamız insanların galibiyet ya da transferlere sevinebilmesinin gayet normal olduğu ekonomik bir ortam yaratılması olmalı. ‘Buna sevindiğiniz de karnınız mı doyuyor?’ demek yerine ‘Karnınızın doyduğu ve spordan sanattan zevk alacağınız bir sistem kuracağız’ demek gerekir. Elbette bu Özgür Bey’in görevi değildir. Siyasetçilerin, ekonomi yöneticilerinin görevidir. Sanırım kendisi buna dikkat çekmeye çalışıyor ve o nedenle bir yönüyle haklı ama sanatın, sporun bir hayat tatmini olduğu gerçeği de atlanmamalıdır” diyor.
FANATİZM HER ALANDA ZARARLIDIR
Futbol yorumcusu ve ‘Bi Dünya Futbol’ kitabının yazarı Serkan Akkoyun, tartışmaya ünlü filozoflardan örnekler vererek katılıyor: “Kendini bir ‘teknofobik’ olarak tanımlayan var oluşçu filozof Martin Heidegger’in efsane futbolcu Beckenbauer hayranlığı nedeniyle çalışma ofisinde gizli bir televizyonu vardır. Albert Camus da ‘Futbol mu, yazarlık mı?’ diye sorduklarında ‘futbol’ diyecek kadar fanatiktir.
KÖHNE DÜŞÜNCE
“Futbolu ‘Futbolcular kazanıyor, sizin karnınız mı doyuyor?’ diye yorumlamak köhne bir düşünce. ‘Araba 4 ayaklı şeytan’ demek gibi bir şey, eleştirel Marksist kuramsal yaklaşımın ilkel bir versiyonu. Her kitle kültürü öğesi gibi, futbol da dünyanın içindeki futboldan, ‘Dünya futboldan ibarettir’e evirilebilir. Bu da çok zararlıdır. Ama bu futbola özgü değildir. Fanatizm her alanda vardır ve zararlıdır. Ben futbola böyle bakanlara Mulcaster, Sartre, Andy Martin, Calixthe Beyala okumaları tavsiye edebilirim. Hatta yanında ‘Futbol özgürlüktür’ diyen Bob Marley de dinleyebilirler.”
Paylaş