Paylaş
FERDİ BABA AŞK, AYRILIK, ÇARESİZLİK GİBİ EVRENSEL DUYGULARA HİTAP ETTİ
SENE 1993. Gülhane Parkı tıklım tıklım. 250 bin kişi, tek bir kişi için orada. Ve o da sahnede:
Ne’yle’yim sen yoksan eğer sahilleri, kırları?
Ne’yle’yim sen yoksan eğer yazı, kışı, baharı?
Şarkının nakarat kısmı geliyor, elini kaldırıyor. İşareti verdiğinde ise bu kez o susuyor, dünyanın en kalabalık korosu başlıyor:
Ne de haklıymış meğer aşk uğruna yananlar
Sen de beni yakıp gittin geçen yıl bu zamanlar
Vefatı ile bir kez daha hatırladık ki Tayfur, sadece bir sanatçı değil, yaptığı müzikle her yaş ve farklı sosyal sınıftan kitleleri de peşinden sürükleyen önemli bir kültürün; Arabeskin temsilcisiydi. Peki o ve temsil ettiği kültür neden bu kadar sevildi? Yanıtını Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı, Prof. Dr. Barış Erdoğan veriyor: “Ünlü olduğu 1970’lerden günümüze, Türkiye tarihi içindeki geniş toplumsal kesimlerin aşk, ayrılık, melankoli, çaresizlik gibi farklı evrensel duygularına seslenebilme kabiliyetine sahip bir sanatçıdır Ferdi Tayfur ve temsil ettiği kültür. Anadolu’dan büyük şehirlere özellikle de İstanbul’a göçün başladığı 1950’li ve sonrasındaki dönemler boyunca köyünü, kırını bırakıp göçen bu insanlar, kendilerini geldikleri büyük şehirlerde yalnız ve çaresiz hissettiler. Gecekonduda sürdürülen hayatlar, toplu taşıma yok, hastane yok! Kamu hizmetlerinden yoksunlar. Bir yandan da geldikleri yere özlemleri hala sıcak. Ferdi Baba ve arabesk müzik, şehirli olmak isteyen ama buna bir türlü ulaşamayan insanların duygularına hitap etmiştir.”
ARABESK KÖYLÜ DEĞİL ŞEHİRLİ MÜZİĞİDİR
Araya giriyorum. “Şehirliler tarafından da sevilmesi nasıl oldu peki?” Bunun, Türk toplumunun- kent ya da varoşlarında nerede yaşadığından bağımsız- hem kültürel hem de sosyal olarak Doğu- Batı arasında kalmışlığının bir tezahürü olduğunu söylüyor: “Dolayısıyla kentin ve kentlinin müziği haline geldi. Köylü değil şehirli müziği aslında. Doğu ve Batılı müzik formlarının karıştırıldığı melez bir form. Kökü doğuda da olsa yüzü batıya dönük.”
- Coğrafi ve tarihsel olarak “Bizim” gibi biraz...
“Tabii. Zamanla fantezi ve hatta pop müziğe evirilmesinin temel nedenlerinden biri de budur. Sezen Aksu’nun ‘Firuze’si, İlhan İrem’in ‘Senin yeşil gözlerin’ hatta arabeski bir dönem fazlaca eleştiren Zeki Müren’in ‘Kahır mektubu’ da tamamen arabesk formdan etkilenmiştir. Ancak diğer türleri etkiler ve onları dönüştürürken zamanla arabesk de dönüşmüştür. Toplum değiştikçe müzik, müzik değiştikçe toplum da değişmektedir çünkü.”
ARABESKİN ALTINDA DİRENİŞ VE İTİRAZ YATAR
“Cenazesinde 15-16 yaşlarında yüzlerce genç gördüm. Hadi biz o dönemleri yaşadık, peki genç nesil nasıl bu kadar sahiplendi Ferdi Baba’yı?” Yanıtı net hocanın: “Gecekondu belki bitti ama duygular bitmedi.” Şöyle devam ediyor: “İnsanlar hala özlüyor, âşık oluyor, kimi zaman ekonomik kimi zaman başka nedenlerden çaresizlik içinde. Bu duygular bitmediği sürece arabesk ya da farklı müzikalitelerde de olsa arabesk ruhu yaşamaya devam edecektir. Yani toplumsal yapıda değişiklikler olsa da temel sorunlar baki. Yapılan uluslararası araştırmalarda gençlerin geleceğe dair umudunun en düşük ve insanların en mutsuz olduğu ülkeler listesindeyiz. Bu ruh hali devam ettikçe, bu duygulara seslenen müzik ya da şarkı sözleri de var olmaya devam edecektir. Arabesk müzik kadercilikle suçlanır ancak altında direniş ve itiraz da yatar. Asla tek boyutlu değildir.”
- O yüzden de Doğan marka araca binen de Porsche’ye binen de dinliyor desenize...
“Bazen ekonomik olarak güçlüsündür de aşk ya da aile problemleri yaşarsın. Bazen gurbetçisindir ve sadece ‘özlersin.’ Bazen de parasızlıktandır tüm sıkıntılar... Açar dinlersin. Yani kültürel ve ekonomik bariyerleri aşan, bu topraklara has bir müzik bu. Öte yandan adı ‘arabesk’ ama Arap formlarından etkilenmesi dar. Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay... Bağlama çalarlar. Şarkıları türkü formundadır. Oysa Arap kültüründe bağlama yoktur. Belki de bu sebeple her sosyal sınıftan insan; kimi açık açık ama kimi de gizli gizli, dinlemiştir.
BİR SORU CEVAP
HAYATLARI İLE ROL MODEL HALİNE GELDİLER
- Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses ve hatta Yılmaz Güney... Adanalı. Kitleleri böylesine peşlerinden sürüklemelerinin nedeni ne?
“Mesela Ferdi Tayfur, İstanbul’a ancak 3. gelişinde başarıyı yakalıyor. Geldiği yer, geride bıraktıkları, süreçteki yenilgileri, ekonomik zorluklar, kente tutunma çabası... Yaşadıklarının filmleri ile insanlara sunulması, onu bir rol model haline getirdi. Yanı sıra sevdiği kız ya da patronu tarafından aşağılanma, sürekli onurunu korumaya çalışma gibi filmlere iliştirilen mesajlarla da kişilerle daha kolay empati kuruluyor, duygu birliği oluşuyor. Tayfur, kitlesi ile direkt temas kurabilen, başladığı çizgide; klasik arabesk formlarına sadık kalarak, devam etmiş bir sanatçı. Bu açıdan da ona ayrı bir sevgi var.
Paylaş