Paylaş
HER 5 ÇOCUKTAN BİRİ MAĞDUR
ÖZELLİKLE erkeklerin ya da erkek çocukların ömür boyu yaşadıkları tüm aşağılanma, endişe, korku ve kızgınlıklarının acısını şiddet ya da silaha başvurarak çıkarmak istemesini anlayamamakla birlikte sorunun çocukluk travmalarında saklı olduğu, çözümün ise terapi ve eğitimde yattığına inanıyorum. Dolayısıyla da terapinin ucuz-erişilebilir, eğitiminse aile-çocuk ve öğretmen üçgeninde şekillenmesi gerektiğini savunuyorum. Zira, silah ile okul basmak kadar radikal olmasa da Türkiye’de de çocuklar ve gençler arasında benzer zorbalıklar yaşanıyor. 4 ay önce İstanbul Sarıyer’de lisede okuyan 17 yaşındaki genç bir üst sınıfta okuyan öğrenci grubu tarafından dövülerek hastanelik edildi. Antalya’da 17 yaşındaki genç kızın ormanda aynı yaşta 4 arkadaşı tarafından işkence görmesi gündemi uzun süre meşgul etmişti. Şöyle bir araştırdım. UNICEF raporuna göre dünyada 13-15 yaşlarındaki öğrencilerin yarısı (yaklaşık 150 milyon öğrenci) akran şiddetine maruz kalıyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) raporuna göre ise Türkiye’de 15 yaş düzeyindeki öğrencilerin yüzde 19’u ayda en az birkaç kez akranları tarafından fiziksel-sözel şiddete maruz kalıyor. Rapora göre:
1) Erkekler, kızlara göre daha fazla fiziksel şiddete uğruyor. Kızlar arasında sözel zorbalık yaygın.
2)Zorbalık, çocuk ve gençlerin akademik kapasitelerini de etkiliyor, eğitim başarısı düşüyor.
3)Sıklıkla zorbalığa uğrayanların okulda devamsızlık yapma olasılıkları ise 3-4 kat fazla.
ZORBALIĞA UĞRAYAN ZORBA OLUYOR
Psikoterapist-Psikiyatrist, Dr. Emine Kılınç akran zorbalığını bir çocuğun bir veya daha fazla çocuk tarafından düzenli ya da aralıklı olarak olumsuz ve yineleyici fiziksel ve/veya sözel, hatta siber saldırılara maruz kalması olarak tanımlıyor. Zorbalığı uygulayan çocukların genel olarak zorbalık görenden yaşça daha büyük, fiziksel açıdan daha gelişmiş, kalabalık bir grubun en popüler üyesi olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirten Dr. Kılınç şöyle devam ediyor: “Fiziksel zorbalık (itme, tokat atma, tehlikeli aletle saldırma, saçını-kulağını çekme, silah veya bıçakla saldırma-korkutma amaçlı kullanılan her türlü fiziksel şiddet), sözel zorbalık (alay etme, ad takma, laf atma, küfür etme, sözel incitici notlar bırakma), duygusal zorbalık (gruptan dışlama, küçük düşürme, ayrımcılık yapma, eşyaya zarar verme) olarak karşımıza çıkmakta.”
BİZ NEYSEK ÇOCUĞUMUZ DA O
“Zorbaların etraflarında devamlı güçlü görünmeye çalışan, saldırgan davranışlarda bulunan, daha bağımsız, problem çözme becerileri düşük, kolay öfkelenen, empati kurmakta zorlanan çocuklar olduklarını gözlemliyoruz. Peki, bu çocuklar böyle mi doğdu? Hayır. İpin ucu yine aileye dokunmakta. Kişiliğimizin şekillenmesinde en önemli faktör aile ve sosyal çevremizdir. Yani biz neysek çocuğumuz da o. Eğer aile ya da çevremizde çocuklar zorba tavırlar, şiddet görüyor ve bu tavır hoş karşılanıyor, cezalandırılmıyor ise onlar da bu tutumu normalleştiriyor, okulda arkadaşlarına uygulamaktan geri durmuyor. Bu çocuklar kavgadan, gürültüden besleniyor. Zaten başka türlü iletişimi de öğrenmemiş oluyorlar genelde. Fark edilme isteği duyuyor, dikkat çekmek istiyor olabilirler. Akranlarına zorbalık yapan çocukların başkalarının zorbalığına maruz kalan çocuklar olması da sıklıkla karşılaştığımız bir durum, ki ABD’deki katliam buna örnek olabilir.
Bu bağlamda öğretmenlerin çok iyi birer gözlemci olması, çocuklar arasındaki ilişkileri anlamaları ve bu ilişkilere yönelik stratejiler geliştirmeleri önemli. Bu konudaki farkındalığımız çok düşük. İsim takmanın zorbalık olduğu bile bilinmiyor. Aile içinde de durum aynı. Sorunun çözümü okul, aile ve uzman olmak üzere üç ayaklıdır. Başta öğretmenler ile tüm okul çalışanları ve aileler akran zorbalığı hakkında bilgilendirilmeli ve çocuklara şiddetin kabul edilebilir olmadığı anlatılmalıdır.”
Paylaş