Paylaş
Laiklik, en genel anlamıyla devlet işleriyle dinin ayrılması, dinin devlet işlerine karıştırılmaması demektir. Yani laiklik, kişileri değil, devleti ilgilendiren bir mefhum; dolasıyla devlet laik olur veya olmaz, kişiler değil.
Kişiler dindar (inanan) veya seküler (inanmayan) olur.
Laik devlet, her çeşitten inanana ve inanmayana eşit mesafededir. O devlette yaşayan insanların inanmaları veya inanmamaları devleti bağlamaz.
Biz asıl hatayı devleti veya devlet kurumlarını idare eden insanlar üzerinden yapıyoruz. Bu kişilerin dindarlıkları (inançlarını yaşamaları), söz gelimi namaz kılmaları, Kuran-ı Kerim okumaları, müzeyi aslına (camiye) çevirmeleri, imam-hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri açmaları, dini içerikli söylemde bulunmalarını vb laikliğin ihlali olarak algılıyoruz.
Dikkat edilirse, bunların hiçbirisi devletin işleyişi ile ilgili değildir.
Tipik örnek cumhurbaşkanlarıdır; birinin inançsız olması laikliğe aykırı olmadığı gibi, bir diğerinin inançlı olması ve bu inancını şahsi olarak yaşaması (ibadet etmesi) laikliğe aykırı bir durum teşkil etmez.
Yani inanıp inanmamaları, inançlarını yaşayıp yaşamamaları sadece kendilerini bağlar; bu durumların devletin işleyişi ile bir ilgisi yoktur. Zira inanan da inanmayan da devleti, mevcut anayasa ve kanunlar muvacehesinde idare ettiler ve ediyorlar, etmek zorundalar.
Ayrıca Meclis’ten çıkarılacak kanunların da anayasaya uygunluğu zorunludur.
Anayasamız, devletin şeklini şemailini belirlemiş; demokratik, laik, sosyal ve bir hukuk devleti olarak tanımlamıştır.
Herkesin dinini ve dinsizliğini kendilerine bırakalım ve ne olur artık işimize bakalım.
Demokrasiye geçtiğimiz günden beri muhalefetin (daha öncesinde tek parti vardı ve muhalefet söz konusu değildi) diline pelesenk ettiği kelime laikliktir. DP iktidarından bu güne değin ne kadar iktidar gelmişse, hepsini laiklik karşıtı ve şeriat özlemcisi olarak suçlamıştır.
Ve halen daha da suçlamaktadır.
İktidarlar, halkın dindar kesiminin özlem ve beklentilerini karşılamaya görsünler; muhalefet tarafından derhal laiklik düşmanı olarak hedef tahtasına konurlar.
Bu son Ayasofya’yı camiye dönüştürme konusunda da aynı durum yaşandı. Bu konuyu rejim tartışmasına kadar vardırmak istediler.
Bu hal, bizdeki muhalefette, özellikle CHP’de iflah olmaz bir hastalık halindedir. Dün Adnan Menderes’i, Süleyman Demirel’i, Turgut Özal’ı, Necmettin Erbakan’ı aynı şekilde, laiklik düşmanı ve şeriat özlemcisi olarak suçladılar, bugün de Sayın Erdoğan’ı suçluyorlar.
Bunların içinde en çok laiklik karşıtı olarak gördükleri merhum Necmettin Erbakan’dı. Bu yüzden 28 Şubat darbesine maruz bırakıldı ve iktidardan uzaklaştırıldı.
Sonradan anlaşıldı ki onun döneminde laiklik karşıtı olarak gösterilen tüm söylem ve eylemler, belirli mahfiller tarafından suni olarak üretildi. Laiklik karşıtı hiçbir eylemin gerçekle ilgisi yoktu, hepsi düzmeceydi.
Bu kepazeliği sergileyenler, Necmettin Erbakan’ın arkasından (ölünce) ‘günah çıkarmaya’ kalktılar. “Bu insan yerli ve milli bir adamdı ama kıymetini bilemedik” deyip dövündüler.
Yarın öbür gün de Sayın Erdoğan’ın arkasından (Allah hayırlı ve uzun ömürler versin) söylenecek şeyler aynıları olacaktır.
Bizde, özellikle siyasette insanımızın kıymetini sağlıklarında bilemiyoruz; halbuki marifet iltifata tabidir.
Bizdeki muhalefet anlayışında, takdir edilmek şöyle dursun, iktidarların hemen her icraatı (milletin hayrına olup olmadığına bakılmaksızın) tu-kaka edilir.
Geçen günlerde, Milli Savunma Bakanlığı’nın TSK için alacağı muvazzaf öğretmen subaylar arasında ilahiyat fakültesi mezunlarına da yer vermesi, malum çevreleri hop oturup hop kaldırdı!
Neymiş efendim, laiklik elden gitmişmiş!
Peki biz savaşa gönderdiğimiz insanı ne diye gönderiyoruz? Ya gazi, ya şehit olması için değil mi? Bu anlayışa göre, gazilik ve şehitlik mefhumları da laikliğe aykırı! Zira bu kutsal makamları din bildiriyor.
Bu kafa, çok laik bildiği ülkelerin savaştaki askerlerine baksın, kurdukları çadır kiliselerde askere ibadet yaptırıp, nasıl moral verdiklerini görsünler!
Ne yani, bu kafanın laikliğini yerine getirebilmek için biz de mi papaz ithal edelim?!
Paylaş