Paylaş
Yani testiyi kırdıktan sonra çocuğu dövüyoruz. Halbuki suya giderken (binalar yapılırken) dövseydik (gerekli önlemleri alsaydık) testi kırılmayacak; deprem olsa da sonuçları bu denli yıkıcı ve ölümcül olmayacaktı.
1999’daki Gölcük merkezli Marmara depreminden sonra, gerekli hukuksal düzenlemeleri, olması gerektiği şekliyle yaptık.
Görünen o ki bu düzenlemelere riayet edilerek yapılan binalar, dimdik ayaktalar.
Yeni mevzuata göre yapılıp da yıkılan binaların sorumlularından mutlaka hesap sorulmalıdır. Zira bu durumda, A’dan Z’ye bir sorumlu ve suçlu zincirinin varlığı apaçık ortadadır.
Nitekim Kahramanmaraş’ta yıkılan bir sitenin inşaatında nervürsüz demir kullanıldığı tespit edildi. Sadece bu sitede 200 canımız gitti!
Ayrıca, Kahramanmaraş merkezli depremde yıkılan binaların yüzde 95’i 1999 tarihinden önce ve maalesef, yapanların keyiflerine göre inşa edilmiş.
Yani ne temelleri temel, ne demirleri demir ve ne de betonları beton!
Eski binaların tamamının yeni mevzuata göre dönüştürülmesinden başka çare yoktur.
Devlet ve millet hayatımızda hayati derecede ehemmiyet arz eden bu konunun (kentsel dönüşüm), birçok bakımdan zorlukları ortadadır.
En basit perspektiften; vatandaşa, eski olan evini dönüştür, yani ya güçlendir ya da yıkıp yeniden yap diyoruz. Emekli bir insan, zaten kıt kanaat geçiniyor, hangi parayla evini dönüştürecek?
Dönüştürülmesi gereken bina apartmansa, daire sahiplerinden bir kısmı rıza göstermezse -ki, çoğu kez, maddi imkânsızlıktan gösterilemiyor- bina dönüştürülemiyor.
Binanın bulunduğu bölgede, mevcudun üzerinde kat verilmiyorsa, bu durumda müteahhidin ilgisini çekmiyor. İş, apartman sakinlerine kalıyor; bunlardan biri veya birkaçının ekonomik durumu yoksa yine dönüşüm sağlanamıyor.
En tehlikeli durumsa, on beş milyondan fazla insanın yaşadığı ve Türkiye’nin her bakımdan kalbinin attığı yer olan, 7.5 dolayındaki İstanbul merkezli bir depremdir.
Böyle bir depremde yüz binlerce binanın ağır ve orta hasarlı olacağı raporu ilgililerin elindedir.
Raporu hazırlatan İstanbul Büyükşehir Belediyesi muhtemel bir İstanbul depremine karşı herhangi bir önlem almadığı gibi, bu yönde bir girişimi olduğu da bilinmemektedir.
Oysa Ekrem İmamoğlu göreve gelmeden önce her yıl 20 bin yeni konut sözü vermişti; dört yıl geçti, 80 bin yeni konutun hazır olması lazımdı. Ama o, ‘sıfır’ konutla, yapılmayanın rekortmeni oldu! Üstelik kentsel dönüşüm yapan ilçe belediyelerini (Esenler gibi) mahkemeye vererek ne denli halkçı olduğunu göstermiştir!
İstanbul, hiçbir zaman bu kadar sahipsiz kalmamıştı.
Paylaş